Makaleler

Almanya federal parlamento seçimlerine faşist parti AfD damgasını vurdu!

24 Eylül 2017 tarihinde Almanya’daki 60 milyon seçmenin % 75’inin katılımıyla gerçekleşen Federal Parlamento seçimi Almanya’daki dengeleri köklü olarak değiştirdi. Bu değişimin sadece Almanya’yla sınırlı kalmayacağı ve Avrupa Birliği’nde de yankısını bulacağı daha ilk günden tartışılmaya başlandı. 2017 yılı genel seçimlerinin elbette en çok tartışılan konularından biri de, ırkçı parti AfD’nin % 13 gibi büyük bir oy alarak parlamentoya girmesi oldu. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşından bu yana, sağ cenahtaki CDU’yu bir yana bırakırsak, ilk defa ırkçı bir parti 98 milletvekili ile Almanya’nın 3. partisi olarak parlamentoya girdi. Seçim bölgelerinin birçoğunda ilk sırada yer alan AfD, daha çok konuşulacak.

Avrupa’daki ırkçı partilerin yükselişi ilk defa Almanya’da yaşanmıyor. Son yirmi yılda tüm Avrupa’da ırkçı partilerin kurulduğuna, yükseldiğine, hükümete geldiklerine tanık olundu. Almanya’dan önce, Avusturya’da FPÖ’nün görülmemiş yükselişi, Fransa’da Le Pen’in Ulusal Cephe’nin yakaladığı başarının arkasından Hollanda’da ırkçı parti PVV (Özgürlük Partisi) ile tırmanışa geçen ırkçılık Almanya’da kazandığı başarı ile Avrupa’da değişen dengelerin giderek daha tehlikeli bir düzeye geldiğini göstermektedir. Değişen bu durumu birçok analizde yer aldığı gibi sadece göçmenlere bağlamak eksik olacaktır. Bu durumun Avrupa tekelci burjuvazisinin uluslararası rekabette yürüttüğü militarist politikalarla da doğrudan ilişkisi vardır. CDU başkanı ve aynı zamanda başbakan adayı Merkel, Helmunt Kohl ve 2. Emperyalist Paylaşım Savaşından sonra Almanya’nın yeniden doğuşunu sağlayan ilk başbakan olan Kontrad Adenauer’den sonra dördüncü defa başbakan seçilen ilk siyasetçi olarak Almanya tarihine geçmiş oldu. CDU, seçimden ilk parti olarak çıkmasına rağmen, kaybettiği % 8’lik oy, AfD’ye gitmiş durumda. Merkel, seçimden daha farklı bir sonuç beklediklerini ancak, AfD’nin meclise girmesiyle oy kaybına uğradığını kabul etti.

Liberal eğilimli Hür Demokrat Parti bir önceki seçimde seçim barajı olan % 5’i aşamadığı için parlamentoya girememişti. Dört yıllık çalışmalarının sonucunu alan Hür Demokrat Parti Başkanı seçim sonuçlarını değerlendirdiği basın toplantısında, “artık Federal Meclis’te bir özgürlük grubu olacak. İnsanlar geri dönmemize imkan sağladı” açıklaması yaparak koalisyona hazır olduklarını söyledi.

SPD başkanı ve başbakan adayı Martin Schulz ise seçim sonuçlarının belli olmasından sonra yaptığı ilk basın toplantısında, seçimin SPD için bir yenilgi olduğunu kabul ederek, koalisyonda yer almayacağını açıkladı. Sol Partinin başbakan adayı Dahra Wagenknecht, seçim sonuçlarından beklentilerini aldıklarını açıkladı. AfD’nin seçim sonuçlarından en kârlı parti olarak çıktığını açıklayan Dahra, iyi bir muhalefet yürüteceklerini açıklayarak, seçimin kendileri için bir başarı olduğunu söyledi. Yeşiller Partisi, AfD’nin meclise girmesiyle bu partiye karşı mücadelelerinin devam edeceğini vurguladıkları basın toplantında, yeni sloganları olarak ‘’Biz bu ülkeyi değiştirmek istiyoruz’’ diyerek koalisyona açık olduklarını açıkladılar.  Almanya’da AKP sponsorluğunda kurulan Alman Demokratlar Birliği (ADD) sadece NRW (Kuzey Ren Vestfalya) eyaletinde girdiği seçimde 41 bin oy aldı.

ATİK ve yanı sıra birçok demokratik kurumun desteklediği MLPD ve Enternasyonal liste, Almanya çapında 50 bin oy alarak seçim maratonunu tamamladı. Enternasyonal listede TKP/ML aktivistleri oldukları gerekçesiyle Münih’te yargılanan Erhan Aktürk ve Deniz Pektaş da aday listesinde bulunuyordu. 2017 genel seçimlerinde Türkiye ve Kürdistan kökenli 92 adaydan 14 aday seçimi kazanarak meclise girdi. Bir önceki seçiminde 11 olan bu sayı bu seçimde 14 kişiye çıktı. Türkiye kökenli adayların partilere göre dağılımı ise şöyle:

Aydan Özoğuz, Metin Hakverdi, Mahmut Özdemir, Cansel Kızıltepe, Gülistan Yüksel ve Elvan Korkmaz, SPD milletvekili seçildiler. Yeşiller Partisi’nden, Cem Özdemir, Danyal Beyaz, Ekin Deligöz, Canan Bayram, Filiz Polat seçildi. Sol Parti’den, Evrim Sommer, Semin Dağdelen, ve Gökhan Akbulut seçildi. Bir önceki seçimde CDU’dan milletvekili seçilen Cemile Yusuf bu seçimde milletvekili olamadı. Bu seçimde de 10 milletvekili ile kadınlar seçim ipini önde göğüslediler. Sol Parti’den Gökhan Akbulut seçim sonrasında bundan sonra mecliste ne gibi çalışmalara öncelik verecekleri sorusuna şu cevabı verdi, “özellikle Kürtlerin kriminalize edilmesi, baskıların kaldırılmasına karşı Sol Parti olarak çalışmalar yapacağız. Bu konuda Sol Parti içinde bir grup oluşturmayı düşünüyoruz. Özellikle PKK yasağına karşı yeni bir strateji geliştirmeyi düşünüyoruz. Mecliste 3. parti olarak giren AfD’ye karşı ise diğer partilerle ortak bir konsept geliştirmek gerekiyor” diyerek hedeflerini belirtti.

Kesinleşmiş seçim sonuçlarına göre:

]CDU ve CSU % 33,1

SPD % 24,4

Almanya İçin Alternatif (AfD) % 13,2

Hür Demokrat Parti % 10,4

Yeşiller Partisi % 9,3

Sol Parti (Die Linke) % 8,9

Seçimin hemen ardından hükümeti kurmakla görevlendirileceği kesin olan CDU lideri Merkel, “Biz en büyük gücüz, hükümeti kurma görevi bize verildi ve bir karşı hükümet kurulamaz” diyerek,  esas olarak gönlünden geçenin bir önceki hükümet ortağı olan SPD ile büyük koalisyon kurmak istediği bilinmekle birlikte, SPD’nin ana muhalefet partisi olarak kalmak istediğini açıklamasından sonra, CDU, ikinci ve en güçlü alternatif olarak, “Jamaika koalisyonu”* olarak adlandırılan üçlü koalisyon, Yeşiller ve FDP ile hükümeti kurmak istediklerini açıkladı.

 

AfD’nin yükselmesindeki etkenler

Almanya İçin Alternatif (AfD), göçmen karşıtı bir hareket (Pegida) olarak doğdu. Pegida hareketi, özellikle Doğu Almanya kentlerinde çok uzun süre düzenli olarak yabancılar ve göçmen karşıtı eylemler düzenledi. Bu eylemler süreç içinde Almanya’nın tüm şehirlerine yayıldı. Hareket süreç içinde isim değiştirerek Almanya İçin Alternatif olarak bir partiye dönüştü. CDU, bürokrat ve işveren temsilcilerinin oluşturduğu bu faşist partiyi süreç içinde Neo-Nazi, NPD ve tüm diğer ırkçı parti ve gruplar da destekledi.

Bir önceki seçimde % 5 seçim barajını geçemediği için parlamentoya giremeyen AfD’nin, bu seçimde barajı aşarak parlamentoya gireceği bekleniyordu. Ancak % 13 gibi yüksek bir orana ulaşacağı tahmin edilmiyordu. Toplumda oluşturulan ırkçılık Almanya’da bir kitle temeli oluşturmuş durumda. Irkçı-faşist partilerin; göçmenler, işsizlik ve gelecek korkusu üzerinden yaptıkları propagandalardan etkilenen geniş kitleler, bu faşist partilerin sosyal tabanını oluşturduğu bir gerçek iken, diğer yandan AfD’nin en çok oy aldığı Doğu Almanya’nın göçmenlerin en az olduğu bölge olması da ayrı bir değerlendirme konusu olacak kadar önemli. Yine aynı bölgede aynı zamanda Sol Parti’nin de oylarının yoğunlukta olması, Doğu Almanya’nın alternatif arayışına işaret etmesi bakımından önemli bir nokta.

Diğer yandan AfD’nin hemen hemen tüm partilerden oy “çaldığı” gerçeği de, seçmenlerin yıllardır gördükleri partilerden umutsuz olduğunu gösteriyor. Seçim sonrasında yapılan araştırmalara göre;  SPD’den 500 bin,  CDU’dan 1 milyon, Sol Parti’den 400 bin oyun AfD’ye gittiği tespit edilmiş bulunuyor. AfD, Alman tekelci burjuvazisinin en bağnaz, en gerici ve militarist kesimi olarak faşizmin gelişip güçlenmesinin, yeri ve zamanı geldiğinde iktidara taşınmasının temsilcisi olarak Alman Parlamentosunda yerini almış bulunuyor. Faşist bir parti Almanya’da artık yasallaşmıştır. Devlet bütçesinden yararlanacağı gibi, kuracağı parlamento grubuyla, birçok komisyonda yer alacak, kanun teklifleri sunabilecektir. Ve böylece 2. Emperyalist Paylaşım Savaşından bu yana, yasak olan faşist propaganda giderek, normal ve kabul edilir bir düzeye gelecektir.

AfD, aldığı % 13 oyla göçmenlere karşı daha kışkırtıcı bir politika izleyerek bir sonraki seçimlere daha güçlü girmeyi de bugünden başlatacaktır. Seçim öncesi, Erdoğan karşıtlığını öne çıkartarak politika yapan AfD, bu politikasını artık tüm göçmenleri doğrudan hedef alarak yapacaktır. AfD, diğer ülkelerdeki faşist partilerle geliştireceği ilişkilerle, Avrupa çapında ırkçı propaganda ve politikalar daha merkezi ve güçlü olarak örgütlenecektir.

AfD içinde patlak veren krizle birlikte, “şahinler kanadı” olarak bilinen Frauke Perty’nin istifa ederek bağımsız milletvekili olarak kalması beklendiği gibi büyük bir çatlak yaratmayacaktır. Seçimin sona ermesi ve AfD’nin seçimi büyük bir farkla kazanmasının ardından başlayan sokak eylemleriyle protesto edilen AfD’ye karşı gösterilerin bir süre sonra durumun kanıksanmasının önüne geçebilecek düzeyde devam ettirilmesi önemlidir. Diğer yandan bu noktada parlamentodaki partilere de büyük görev düşüyor. CDU, Yeşiller ve FDP’nin hükümeti oluşturacak ortak koalisyondan dolayı, sokakların sakin olması için, fazla seslerini çıkartmayacakları açıktır. SPD, devletçi bir parti olarak arada sesini yükseltse de bunun daha ileri gitmeyeceği biliniyor. Geriye Sol Parti kalıyor. Sol Parti’yi dışarıdan destekleyen devrimci ve ilerici kesimler ve MLPD gibi sosyalist bir parti ortaklık içinde hareket ederse AfD rahat yüzü görmeyecektir.

Almanya seçimleri vesilesiyle bir kez daha faşizmin iktidara gelişi, faşizmin kitle temeli, kapitalist ülkelerde faşizm olgusu vb. konu başlıkları bir kez daha tartışma konusu olacağa benziyor.

* CDU (siyah), Yeşiller (yeşil) ve Hür Demokrat Parti (sarı) renkleri Jamaika bayrağının renkleri olduğu için bu şekilde adlandırılıyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu