EkolojiGüncel

EKOLOJİ ÖZEL HABER-1 | “İnsansızlaştırılmak istenen hepimizin coğrafyasıdır”

"Mevcut durumdaki duyarlılık oldukça yetersizdir. Yani evet bizler gençlik meclisleri olarak sonuna kadar bu tür doğa tahribatlarına karşı mücadele edeceğiz fakat bu önce de belirttiğimiz gibi sadece bir kesimin sorunu değildir. Bu yüzden daha çok kesime ulaşmalı ve toplumun her kesimini harekete geçirmek gerekiyor. Yok edilmek istenen hepimizin geleceğidir"

Özgür Gelecek Gazetesi olarak HDP Gençlik Meclisi Hasankeyf koordinasyonu üyesi Berat KIRAN ile Hasankeyf’teki kültürel ve tarihsel mirasın talanı anlamına gelen yıkıma dair bir söyleşi gerçekleştirdik.

Geçtiğimiz günlerde Hasankeyf Koordinasyonu içinde aktif yer alarak yıkıma karşı mücadele eden ve polisin saldırısı sonucu işkence ile gözaltına alınan  HDP Gençlik Meclisi üyeleri adına Berat Kıran, yıkıma karşı verdiği mücadeleyi anlatırken, doğa için her yerde birlikte mücadelenin önemli olduğunu dile getirdi.

Berat Kıran “toplumsal sorunlara duyarlılığı en güçlü kesim olan gençler ve genç kadınlar olarak elbette  bu sürece daha erken müdahale edebilmeli” şeklindeki sözleriyle özelleştirel bir tutum içinde olduklarını, “Yok edilmek istenen hepimizin geleceğidir. İnsansızlaştırılmak istenen hepimizin coğrafyasıdır” diyerek ekolojik isyanın birleşmesi için ortak mücadele çağrısı yaptı.

1954’te bir devlet projesi olarak başlayan ve su tutma aşamasına geçen Ilısu Barajı ve HES Projesi 2019 yılında da devam etmekte.  Son dönemde baraj kapaklarının kapatılması ile neler yapılmak isteniyor?

Öncelikle bildiğiniz gibi Hasankeyf 12 bin yıllık bir tarihsel geçmişe sahip olan ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kültürel bir miras. Bulunduğumuz coğrafya, böylesi tarihsel yapılar bakımından oldukça zengin bir yer. 1954’te tartışılmaya başlanan projenin 5 Ağustos 2006’da temeli atılmıştı. Temeli atıldığı günden bu yana geçen her gün bölgenin doğal yapısını tahrip etmeye devam ediyor.

Projenin temelinin atılmasıyla beraber havuz medyada sık sık bilmem şu kadar kişiye iş imkanı sağlayacak, ekonomiye şu kadar katkısı olacak şeklinde demeçler verildi. Fakat biz şunu çok iyi biliyoruz ki bir halkın tarihsel ve kültürel mirasına zarar vererek hiçbir şekilde ekonomi kalkındırılmış olmaz.

Yani bu durumda ekonominin de salt para ve rant odaklı bir kavramsal sapmayı yaşadığı ortadadır. Hem doğayı talan ederek hem de bunun üzerinden sadece bir sınıfın “ekonomisini” kalkındırarak toplum adına halk adına bir gelişmeden söz edilemez. Tam tersi özelde de kültürel soykırım kıskacında olan Kürt halkı ve coğrafyasında bu tür projelerin tamamen politik amaçlarla yapıldığı kanısındayız.

Mevcut durumda yaşananların; sosyolojik, siyasi, askeri ve politik sorunlar karşısında ülkenin her yerinde bu tür projelerle bir çözüm bulunacağı sanılıyorsa bu oldukça yanıltıcıdır. Doğa ve kültür talanı üzerinden toplumsal sorunlar çözülemez.

 Siz bu süreçte neler yaptınız ve neler ile karşılaştınız bize sürece dair bilgi verir misiniz? Devlet bu proje ile  Hasankeyf’te ve bölgenin başkaca yerlerinde HES, RES ve siyanürlü altın arama vb. projelerle insansızlaştırma ve cansızlaştırma politikalarını hayata geçirmek istiyor. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Hasankeyf’te bir tarih, kültürel miras yok edilmek isteniyor. Bu amaçlar canlı yaşamının yok edilmesinin ve göç ile insansızlaştırmanın yanında devletin kapitalist emellerinin neresinde duruyor?

Bizler de halkların demokratik partisi gençlik meclisleri olarak Hasankeyf şahsında ülkenin dört bir yanında başlatılan HES ve benzeri doğayı tahrip etme girişimlerine karşı bir şeyler yapmak istedik. Özellikle son birkaç ayda nerdeyse Türkiye ve Kürdistan’ın birçok bölgesinde siyanürle maden arama çalışmaları için binlerce ağacın kesilmesi, bununla beraber yüzlerce canlının katledilmesi, yine savaş gerekçe gösterilerek özelde Kürdistan’da yürütülen bilinçli orman yangınlarını ve tarihsel mekanların bakımsızlığı ve tahribi gibi birçok durumla karşı karşıyayız.

Rant ve çıkar uğruna her gün artan doğa katliamları ve talanları gün geçtikçe kalıcı tahribat yaratmakta.

Bu durumda toplumun en dinamik ve toplumsal sorunlara duyarlılığı en güçlü kesim olan gençler ve genç kadınlar olarak elbette  bu sürece daha erken müdahale edebilmeli ve refleks göstermeliydik. Bu konuda özelleştirel bir pozisyonda olduğumuzu da belirtmek isteriz.

Mevcut sistem gençliğin bu yönlü dinamik ve akışkan ruhunu bilindiğinden kaynaklı aslında doğasına ve kültürüne zarar verirken en başta da bu toplumun gençlerini ve genç kadınlarını hedef almış oluyor.

Dolayısıyla bu politikaları birebir kendi tarihsel kültürümüze bir saldırı olarak görüyoruz. Bu tür toplumsal sorunlar sadece belli bir kesimin ya da bir sınıfın sorunları değildir. Tahrip edilen bir doğa var ve bu doğa, bu yaşam hepimizin. Dolayısıyla sahip çıkmak da hepimizin sorumluluğudur.

Bizler de HDP gibi bu bölgede; ezilen, sol, sosyalist, demokrat birçok çevreye umut ışığı olan bir partinin gençliği olarak harekete geçtik.  Birçok ekoloji hareketi ve derneği ile görüşmeler alıp neler yapabileceğimizi tartıştık. Zaten öncesinde basın açıklamaları ve belirli yerlerde spontane eylemlerle Hasankeyf’e dikkat çekme amaçlı girişimlerimiz olmuştu.

Bunların yetersiz olduğu ve daha etkili ve daha büyük duyarlılık geliştirecek yöntemler gerekiyordu. Bunun için nöbet eylemi önerildi ve hazırlıklarına başladık. Öncesinde Hasankeyf’te basın açıklaması yapmak isteyen gençlik meclisi üyesi yoldaşlarımız sert bir müdahale ile karşılaşmış ve yakın mesafeden plastik mermilerle darp edilmişlerdi.

Bunun üzerine yine sert müdahale ile karşılaşacağımızı bilerek bu eylemi büyütme kararlılığıyla nöbet eylemi başlattık. Zaten mevcut durumda Türkiye ve Kürdistan’ın her bölgesinde gençlik meclisimiz bulunuyor. Her bölgenin 4 gün sürecek nöbet eylemi planlamasıyla başladık.

İlk olarak nöbet yerine giden Batman ve Amed Meclisimiz yine jandarmanın sert müdahaleleriyle karşılaştı ve darp edildi. Bunun üzerine 1 gün arayla bölge meclislerimiz nöbet eylemi için Hasankeyf’e gitmeye devam etmekte. Giden her grup darp edileceğini, gözaltına alınacağını ve her türlü hakarete maruz kalacağını bilerek gidiyor, fakat tüm engelleme ve baskılar Hasankeyf’e sahip çıkmamıza engel olamayacak.

Şunu çok iyi biliyoruz ki Hasankeyf’e sahip çıkmak Kazdağları’na, Munzur’a, Dersim Dağları’na, sahip çıkmak demektir.

Şuan Türkiye’nin dört bir yanında; Dersim dağları maden sahası ilan edildi, Aydın’da 60’tan fazla HES ve RES projesi hayata geçirilecek, yine Kaz Dağları’nda doğa katliamı ve talanı hayata geçiyor, Sivas Hafik’te Mermer Ocağı ile aynı rant ve talan politikası hakim kılınmak isteniyor. Bu büyük bir ekolojik yıkım demektir.

Talana karşı bahsettiğimiz bölgelerde halk bir şekilde karşı çıkış örgütlüyor. Ancak Batman ve Dersim’de talana karşı ses yalnızlaşıyor malesef buna dair neler söylemek istersiniz? 

Bu parçalı isyanı yani Ekolojik isyanın birleşmesi için neler yapmak gerekiyor, siz gençlik olarak Hasankeyf’te  en önde mücadele veriyorsunuz, mücadelenin ortaklaşması nasıl bir çağrı yapmak istersiniz?

 Mevcut durumdaki duyarlılık oldukça yetersizdir. Yani evet bizler gençlik meclisleri olarak sonuna kadar bu tür doğa tahribatlarına karşı mücadele edeceğiz fakat bu önce de belirttiğimiz gibi sadece bir kesimin sorunu değildir. Bu yüzden daha çok kesime ulaşmalı ve toplumun her kesimini harekete geçirmek gerekiyor. Yok edilmek istenen hepimizin geleceğidir.

İnsansızlaştırılmak istenen hepimizin coğrafyasıdır. Kapitalist modernitenin en büyük korkularından biri de halkların birleşik mücadelesidir.

Biz de birleşik mücadeleyi geliştirmek istiyor ve kapitalist moderniteyi bu coğrafyanın en verimli topraklarına gömeceğimizi belirtiyoruz.

Bunun için sadece duyarlı kesimleri değil toplumun, halkların tüm kesimlerini; kadın, çocuk, genç, yaşlı, herkesi birleşmeye ve binlerce yıllık kültürel, tarihsel mirasımıza ve doğamıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu