MakalelerPusula

Devrim kitlelerin eseridir -5-

Kitlemizi örgütlü çalışmamızın parçası haline getirmeliyiz!

Kitle çalışmalarımızın tüm faaliyetimiz içerisinde, önemine kıyasla çok sınırlı bir alan kapladığını, bunun yanlışlığını ortaya koyduk. Hangi nitelikte, ne kadar militanımızı bu göreve seferber edebildiğimizi, bırakalım geniş kitleleri varolan ilişkilerimize yılda kaç kez gittiğimizi, onlara ne götürdüğümüzü vb. hiçbir muğlâklığa izin vermeden cesaretle ortaya koyabilmeliyiz. Çünkü bir çalışmanın başarısı onun nicel oranıyla kopmaz bir ilişki içerisindedir. “Sürekli ve düzenli” bir faaliyeti mümkün kılamadığımızda, kitle ilişkilerimizi de ileriye taşıyamayacağımız tersine adım adım bu ilişkileri de kaybedeceğimiz bellidir.

 

Hangi kitlelere yöneleceğiz?

Lenin, Mao ve Stalin’in Komünist Partisi’nin niteliğini tartıştıkları birçok yerde, onun “Partisiz kitlelerle” ilişkilerine değindiğini görürüz. Bizim de bugün kitlelere önderlik iddiamızı yaşama kavuşturmamız gerekiyorsa, bundan da acil olarak “partisiz kitlelere” yönelimimizi somutlamamız gerekiyorsa çok bilinçli seçimler yapmamız gerekmektedir. Güçleri dağıtmamanın, onları en verimli şekilde kullanabilmenin bir gereği de budur.

Öyleyse ön bir gereklilik olarak varolan taraftar ve ilişkilerimizi işlevli kılmayı belirledikten sonra, onlar da dâhil güçlerimizi nerelere, hangi kitlelere seferber edeceğimiz önem kazanmaktadır. Bu aşamada güçlerimizin ağırlığını yine kitlemize ya da onların bulunduğu alanlara yönlendirmek gibi bir bakış açısı çıkabilir karşımıza. Önemli bir mücadele geçmişine sahip, büyük bedeller ödemiş ve kimi dönem ciddi bir kitleyi peşinden sürüklemiş bir kolektif olarak, doğaldır ki geniş bir kitlemiz mevcuttur. Ancak bu kitlenin homojen bir yapı arz etmediği, önemli değişimler geçirdiği de bir gerçektir. Şu an bu kitle de kendi içerisinde ayrıştırılmak; sınıfsal niteliklerine ve en önemlisi mücadele karşısındaki duruşlarına göre ele alınmak zorundadır. Böyle baktığımızda taraftar kitlemizde genel bir hantallığın damgasını vurduğunu, mücadele ve kolektif karşısında ciddi bir güvensizlik ve gerilik sergilendiğini söyleyebiliriz. Ancak bu konuda da eleştiri oklarını kendimize yöneltmemiz ve yaşanan süreçten ders çıkarmamız gerekir.

Biz veya başka bir yapı için taraftarlara yönelik böyle bir olgudan söz ediyorsak, taraftarlarımızı aşan, asıl olarak “Partisiz kitleleri” hedefleyen bir politika gütmemiz gerektiği açıktır. Bizi kitleselleştirecek, taze ve sağlıklı ilişkilerle canlı bir mekanizma haline getirecek olan yol buradan geçmektedir. Başta da belirttiğimiz gibi bu, taraftarlarımızı dıştalamayı doğurmaz. Tersine onların içinden canlı ve faal olan ne varsa tam da bu yöndeki çalışmamızın özneleri haline getirmemizi zorunlu kılar. Şu halde alışılagelen alan ve kitleler dışında çalışma alanları tespit etmemiz gerektiği açıktır. Böyle bir yönelimde örneğin İstanbul (ya da büyük şehirler) özgülünde on yıllardır biz de dahil Türkiye Devrimci Hareketi’nin tabanını oluşturan semtlerin süzgeçten geçirilmesi yerinde olacaktır. Özellikle daha eski gecekondu mahallelerinin demografik olarak (imar, nüfus, yerleşim vs.) önemli değişimler geçirdiğini, kimisinin “gecekondu” özelliğini yitirdiğini biliyoruz. Buralarda geçmişteki gibi kitle tabanının olmadığı, bir daralma yaşandığı da açıktır.

Bahsini ettiğimiz, daha eski semtlerin şu an her devrimci örgüt için az çok belirginleşmiş bir kitle kapasitesi bulunmakta ve onun üzerine çıkılamamaktadır. Bizim bu semtlerde de potansiyel kapasitemizin gerisinde olduğumuz söylenebilir ama bahsettiğimiz sınırlılık şu koşullarda bizden öte objektif bir durum halini almıştır. Bu nedenle çalışmalarımızın politik ve örgütsel bakış açısı bu semtlerde darlaştırılmamalıdır. Hatta zamanla asıl ağırlık daha yakın zamanda kurulmuş en yoksul semtlere kaydırılmalıdır. Oradaki kitlelerin daha yoksul olduğunu, geçim, barınma ve altyapı sorunlarını çok daha derinden yaşadıklarını tespit ediyorsak, çalışmalarımızı da buralarda yoğunlaştırmalıyız. Diğer çalışmalarımızı bu hedefe göre düzenlemeliyiz.

Yeni bir alanda, siyasal bilinci henüz çok yetersiz kitleler içerisinde örgütleme çalışmasına girişmek her zaman daha zordur. Fakat doğru yerde doğru politikalar izlendiğinde bu geçici bir durumdur. Çünkü söz konusu olan kitleler rastgele seçilmemiş, tam da sınıfsal konumları, ekonomik, ulusal vb. çelişkileri nedeniyle seçilmişlerdir. Böyle baktığımızda görürüz ki bu “zorluk” kaygısının ters yüzünde alışılagelmiş alanlarda belli bir sınırın ötesine geçmeyen, statik çalışmaların “kolaylığı” vardır. Biliyoruz ki devrimcilerin faaliyetlerinin yoğunlaştığı, bilinen semtler dışında daha yakın tarihte kurulmuş, mücadele potansiyeli hayli güçlü semtler, bölgeler vb. bulunmaktadır.

Yeni kurulan semtlerde veya yeni göç edenlerin bulunduğu kenar mahallerde yaşayan kitleler hemen her açıdan ciddi ekonomik-sosyal sorunlarla yüz yüzedirler. Daha önce yaşadıkları bölgelerden kopmalarını dayatan ekonomik ve siyasal sorunları bir yana bu kitlelerin şehirlerde karşılaştıkları zorluklar durumlarını daha katmerlendirmektedir.

Örneğin eski semtlerde kitlelerin sorunları, devrimcilerin çalışmalarına da yansıdığı gibi uyuşturucu, fuhuş ve yozlaşma üzerinde odaklanmaktadır. Oysa yeni birçok mahallede yansımalar ağırlıkla altyapı sorunlarına aittir. Elektrik, su, yol, kanalizasyon, okul, sağlık ocağı gibi talepler öne çıkmaktadır. Tüm bunlar kitlelerin yoksulluk derecesini anlamamıza yardım eder. Aynı zamanda, bir semt veya mahalle özgülünde yürütülecek çalışmaların hangi temeller üzerine kurulacağını, onun gelişme zeminini de gösterir. Ülkemizdeki kır-şehir ilişkilerini, göç ve şehirleşmeyi genel olarak dikkate aldığımızda tabii ki gecekondu ve semt faaliyetlerini sadece altyapı sorunları vb. üzerinden değerlendiremeyiz. Ancak tartışmasız ki bu alt yapı sorunları oradaki çalışmanın kitlelere nüfuz edebilmesi için temel önemdedir.

Eğer özellikle de bu mahallelerde sınıfsal ve ulusal çelişkileri en derinden hisseden T. Kürdistanı’ndan göçmüş kitleler yaşıyorsa, oradaki çalışmaların gelişim zemini güçlü demektir. Keza bugün bahsettiğimiz kapsamdaki semtlerde yaşayan kitlelerin aynı zamanda Ulusal Hareket’in veya İslami örgütlenmelerin etkisindeki kitleler olduğunu söyleyebiliriz. Tümüyle böyle olmasa da genel ağırlık böyle gözükmektedir. Fakat ne olursa olsun bu alanlara ilişkin iki şey belirgindir. Buralarda yaşayan kitlelerin çelişkileri daha yakıcı durumdadır. İkinci olarak da bu kitleler büyük oranda örgütsüzdürler. Bunlar bize bazı fikirler verecektir.

 

(Devam edecek)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu