GüncelManşet

Efrin direnişinin öğrettikleri -2-

Tarihte haksız olarak bir ülkeyi işgal eden hiçbir güç zafer elde edememiştir. Geçici olarak bazı başarılar elde etmiş görünse de, sonunda kaybetmiştir. Vietnam’ı işgal eden ABD, tüm askeri üstünlüğüne rağmen, yenilgiye uğratılmıştır. II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda Hitler orduları işgal ettikleri tüm ülkelerden yenilgiyle çıkmıştır. Filistin’de İsrail siyonistleri istediklerini elde edememişlerdir. TC devleti Türkiye Kürdistanı’nda 40 yıldır Kürt ulusal mücadelesini bitirememiştir. İşgalci bir güç olarak Efrîn’de de başarılı olamayacaktır.

Rusya Türk devletinin Efrîn işgaline niye göz kırptı?

Rusya’nın Suriye’de belirleyici bir aktör olduğu bilinmektedir. Esad hala resmi Suriye devletinin başkanı olarak görünse de tüm iradesini Rusya’ya verdiği açıktır. Suriye adına görüşmeleri yapan, Suriye’nin yeniden yapılandırmasında Rusya’nın inisiyatif aldığı ve bu inisiyatife bağlı olarak Asana ve Soçi görüşmelerini düzenleyenin Rusya olduğu bilinmektedir. Böyle bir gelişmenin yaşandığı politik iklimde, Türk devletinin Efrîn işgalini yapmadan önce Rusya’nın onayını aldığı tartışmasız bir şekilde ortadadır.

Rusya, sınırları çizilmiş bir askeri operasyona bazı anlaşmalar sonucu izin vermiştir. İşgal hareketinden iki gün önce Rusya ve Türkiye arasında doğalgaz boru hattı anlaşmasının imzalanması aslında her şeyi anlamaya yetmektedir. Buna ek olarak Türkiye’nin S 400 füzelerini Rusya’dan almaya karar vermesi ve ekonomik ilişkiler Rusya’nın neden işgale yeşil ışık yaktığını anlamak için yeterli veri sunmaktadır.

Rusya, ABD’nin Suriye’de Kürtlere oynadığını bilmektedir. TC devletinin Suriye’de Kürt devletine sıcak bakmadığını bildiğinden bu çelişkiden yararlanmak istemektedir. Rusya, TC devletinin ABD’den uzaklaşarak kendi güdümüne girmesini elbette arzulamaktadır. Böylesi bir yön değişikliği Rusya’nın bu bölgede daha da güçlenmesi anlamına gelir. Rusya, Türk devletine göz yummakla, “ben de Kürt devletine karşıyım” mesajı vererek işgale göz kırpmıştır. Bununla Türkiye’nin kendi yanında saf tutmasını amaçlamaktadır. Tüm bunlara eklenmesi gereken bir diğer önemli husus da, Rusya’nın ne olursa olsun Suriye’nin yeniden yapılandırmasında Kürtlerin görüşmelerin dışında tutulamayacağı gerçeğini biliyor olmasıdır. Rusya, TC devletine Efrîn’e saldırmasına yeşil ışık yakmış olmakla birlikte, aynı zamanda yeri geldiğinde PYD’nin Soçi görüşmelerinin dışında tutulamayacağını vb. açıklamalar da yapmaktadır. Emperyalist bir güç olarak Rusya, elbette Kürtleri çok sevdiği ve Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etmesini çok istediği için değil, bununla Kürtlerin ABD’den uzaklaşarak kendisiyle birlikte hareket etmesini istediği için yapmaktadır. Bunun Esad’ın otoritesini daha da güçlendireceğini, Kürtlerin Suriye’ye entegre edilmiş bir şekilde kalmalarını sağlamak için Kürtler de görüşmelerde olsun demekten başka çaresi kalmamıştır.

 

Efrin’de Türkiye ABD çelişkisi

Türkiye, ABD’nin yarı sömürgesidir. Bir NATO üyesi olarak ABD’nin ileri bir karakolu olduğunu tartışmaya bile gerek yoktur. Türk devletinin ABD’ye kafa tutuyormuş gibi görünmesi kimseyi şaşırtmamalıdır. Bir uşağın bazen efendisine karşı geliyormuş gibi davranması sadece bir diplomasi oyunudur. Bazen böyle durumlar yaşanabilir. Bu tamamen iç politik gelişmelerle alakalıdır.

TC devletinin Suriye’deki gelişmelerden dolayı efendisi ABD’yle çelişkiler yaşadığı açıktır. Bu çelişkilerden dolayı TC devletinin tam olarak ABD’yi gözden çıkardığı sanılmamalıdır. “Dere geçilirken at değiştirilmez” sözünde olduğu gibi, Türkiye’nin kısa bir zaman diliminde ABD’den vazgeçmesi mümkün değildir. Bir uşak efendisinden vazgeçemez mi? Bu mümkündür. Bir emperyalist devletin yarı sömürgesi, başka bir emperyalist devletin himayesine girebilir. Bu bir istisna değil, bir gerçek olup örnekleri oldukça fazla olan bir durumdur. Bu durum bugün açısından TC-ABD ilişkileri açısından mümkün değildir. TC devletinin ABD’ye kafa tutuyor gibi görünmesinin tek nedeni, ABD’nin Suriye’de Kürtlere oynaması ve TC devletinin de buna karşı çıkmasıdır.

Erdoğan’ın zaman zaman “kükleyerek” ABD’ye meydan okuması ve son olarak “Bunlar Osmanlı tokadı yememişler” açıklaması, ABD tarafından soğuk bir şaka olarak görülmüştür. ABD’de, AKP’nin bu tür açıklamalara fazlaca ihtiyaç duyduğunu bildiği için, şimdilik olmak kaydıyla kendisine meydan okumasına fazlaca ses çıkartmamaktadır.

ABD, hiçbir zaman kendi çıkarlarının riske düşmesini kabullenmez. Çıkarları tehlikeye düştüğü andan itibaren, durumu tersine çevirmek için her yola başvurduğu bilinmektedir. Irak işgalinde AKP’den istediği desteği almadığı için Erdoğan’ı gözden çıkartan ABD’ye, gerek ABD içinden gerek Türkiye’den “bu kişiyi kuyuya süpürmeyin, kullanın” tartışmaları hala hatırlardadır. Buna karşın Obama yönetimi, bir dizi uyarı ve tehdidin yanısıra, Irak’ta TC askerlerinin başına geçirdiği çuvalla nasıl AKP’yi hizaya getirdiyse, Suriye’de de çıkarlarını hiçbir zaman AKP’ye feda etmeyecektir.

AKP’nin elindeki en büyük kozu İncirlik Hava Üssü’dür. ABD’nin önemli bir askeri üs olarak kullandığı “İncirlik’i kapatalım” sesleri yükselse de, bunu yapması çok da kolay değildir. TC devleti bundan önce ABD’ye daha farklı öneriler getirerek yumuşatmak istiyor. Bunun başında diplomatik görüşmeler yoluyla Kürtleri hedef alması sağlanmak isteniyor. Bunun tutmadığı yerde, farklı yollara başvurmaktadır. Son dönemde bir Amerikalı papazın tutuklanması, bir NASA görevlisinin ve Amerikan Büyük Elçiliği’nde çalışan Türk uyruklu birinin tutuklanması ile verilmek istenen mesaj da istenileni elde etmede fazlaca işe yaramamıştır. ABD’nin misilleme olarak Türk vatandaşlarına getirdiği vize zorluğu dengeleri bozduğu gibi, doların yükselmesiyle değeri kaybolan Türk Lirası ekonomide büyük kayıplara neden olmuştur.

TC devleti, ABD’nin YPG’den oluşan 30 bin kişilik “Sınır Koruma Gücü”nü kuracağı açıklamasıyla birlikte aralarındaki çelişki daha da görünür bir düzeye geldi. ABD sonradan “bundan vazgeçtik” dese de, TC devleti bunu iç kamuoyunu hazırlamak ve Efrîn işgaline bir zemin hazırlamak için kullandı. Erdoğan, “Efrîn’le birlikte Mimbiç’e de gireceğiz” açıklamasıyla birlikte, ABD, sesini yükseltmeye başladı ve Türkiye’nin buraya girmesine müsaade etmeyeceklerini açıkladı.

AKP’nin, gerekirse ABD’yle kapışırız açıklaması sadece bir kahramanlık söylemidir. TC devletinin şimdilik, efendisiyle bir savaşa girmesi oldukça uzak bir ihtimaldir. Türkiye bunu göze alamaz. Bu bir durumda iki NATO üyesinin birbirleriyle savaşa girişmesi demek NATO içinde önemli bir sorun teşkil edecektir. Böyle bir durumda ABD’nin gücünü kullanarak Türkiye’yi NATO’dan dışlaması uzak bir ihtimal değildir.

Bu da dengelerde değişikliğe yol açacağı için, ABD ve Türkiye’nin bir savaşa girmeleri oldukça zordur. Belki olacak olan, tıpkı Cerablus işgalinde olduğu gibi, ABD kendi kontrolünde olmak kaydıyla TC devletinin Mimbiç’e girmesine müsaade etmesidir. Yaşanan bu çelişkilerin giderilmesi ve ABD’nin Türkiye’yi yola getirmesi için başlayan diplomatik trafik, ABD Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ziyaretiyle yaşananlar ve bundan sonraki ilişkiler daha da görünür olacaktır. ABD’nin önde gelen akılbabaları, eski bakanlar Tillerson gelmeden önce yaptıkları açıklamalarla Türkiye’nin kulağını artık çekme zamanının geldiğini açık olarak yazmaktalar. ABD’nin resmi görüşü olarak bölgedeki politikalarının değişmeyeceği açıklaması, görüşme öncesi TC’nin yaptığı tehditlerin de fazla işe yaramadığını göstermektedir.

 

Tepki ve tavırlar…

Efrîn işgalinin başlamasıyla birlikte ülkede bu işgale karşı tek ses devrimcilerden çıkmıştır. Bunun dışındaki tüm odaklar Efrîn işgalini sahiplenmiş ve alkışlamışlardır. Tüm burjuva partiler AKP’nin etrafında kenetlenerek işgale destek sunmuşlardır. SP, BBP, VP ve CHP adeta bir yarışa girerek arka arkaya açıklamalar yaparak Efrîn işgalinin suç ortakları olmuşlardır. CHP, en başta yaptığı açıklamayla AKP’ye akıl hocalığı yaparak, bir savaş generali gibi davranmış, Kılıçdaroğlu, “Efrîn’i önce bombalayın, sonra ilerleyin” diye Erdoğan’a öneriler yapmaktan geri kalmamıştır.

CHP, sözde ana muhalefet partisi oynaması gereken rolünü, AKP’nin koltuk değneği olarak yerine getirmektedir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tüm gücüyle AKP’nin yanında oldu. Kılıçdaroğlu ”ne olursa olsun Saraya gitmeyeceğim” sözünü unutarak tıpış tıpış gidiverdi. “Ülkenin menfaati” safsatasıyla Yenikapı’da AKP’nin yanında yer aldı. Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasında AKP’ye tam destek verdi. Tüm bunlardan önce, 16 Nisan referandumunda da açık hileyle sonuçları EVET’e çeviren AKP’ye tavır almaya gerek duymadı. Gerçekleştirdiği 36. Parti Kongresinde Efrîn işgalini onaylayarak tarihi misyonunu bir kez daha resmileştirdi.

Efrîn işgaliyle birlikte ülkede ikinci bir OHAL yürürlüğe sokuldu. Tüm gösteriler yasaklandığı gibi, sosyal medyada bu işgale karşı çıkan yüzlerce kişi gözaltına alındı, bazıları ise tutuklandı. Ülkede tam bir savaş seferberliği ilan edilmiş durumda. Erdoğan, Ankara’da esnafı ziyaretinde “nasıl darbe girişiminde sokağa çıkın dediğimiz de halk sokağı çıktı, şimdi de Efrîn savaşında sokağa çıkın dediğimizde hazır olduklarını biliyoruz” diyerek, olası gösteri ve eylemlerde sivil militarist güçleri kullanacakları mesajını vermiştir. AKP’nin denetiminde eğitilmiş 2 milyon sivil militarist güç olduğu bilinmektedir.

Efrîn işgali sonrasında devrimciler üzerlerine düşeni tam olarak yapmış değiller. Bunun elbette birçok nedeni var. Tüm bu zorluklara karşın yapacaklarımız hala tükenmiş değildir. Yasal hiçbir gösterinin ve protestonun yapılmasına müsaade edilmediği koşullarda, her devrimci parti kendi tarzıyla bu işgali mahkum etmelidir. Burjuvazi toplumda yarattığı ırkçı ve şoven dalgayı durmadan tazelemekte, işgali meşrulaştırmak için elindeki gazete ve televizyonları kullanarak propaganda yapmaktadır. Toplum öyle bir hale getirilmiş durumda ki, artık televizyonlardan AKP’ye karşı çıkan kim varsa açıkça öldürülebilecekleri anonsları dahi yapılmaktadır. Devrimci ve özellikle de komünistlerin her şeye rağmen halkın yanında olduklarını ve açık faşist uygulamalara karşı kendi yöntemlerini devreye sokarak halkın umutlarını tazelemeleri şarttır.

 

Efrîn’de işgalciler kaybedecek!

TC devletinin işgalci bir güç olarak Efrîn’de zafer elde etmesi mümkün değildir. Bu savaşta, bir yanda haksız, hiçbir hakkı olmadığı halde zorbalıkla bir ülkenin topraklarını işgal etmek isteyen bir güçle, kendi vatan topraklarını savunan bir halk bulunmaktadır. TC ordusunda bu işgal savaşına katılanların bir kısmı gönüllü olarak savaşsa da, büyük bir bölümü zorla getirilerek savaş sokulmuş bulunuyor. Bunun karşısında tam bir seferberlikle, kendi vatan topraklarını savunmak için gönüllü ve her an hayatlarını feda etmeye hazır halk kitleleri işgalcilere karşı savaşmaktadır. Haksız bir savaşa girenler her zaman kaybetmişlerdir. TC devleti her ne kadar elindeki son derece modern savaş araçlarına güveniyorsa da, bunların insan gücü karşısında nasılda bir işe yaramadığını görüp yaşamaktayız.

Tarihte haksız olarak bir ülkeyi işgal eden hiçbir güç zafer elde edememiştir. Geçici olarak bazı başarılar elde etmiş görünse de, sonunda kaybetmiştir. Vietnam’ı işgal eden ABD, tüm askeri üstünlüğüne rağmen, yenilgiye uğratılmıştır. II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda Hitler orduları işgal ettikleri tüm ülkelerden yenilgiyle çıkmıştır. Filistin’de İsrail siyonistleri istediklerini elde edememişlerdir. TC devleti Türkiye Kürdistanı’nda 40 yıldır Kürt ulusal mücadelesini bitirememiştir. İşgalci bir güç olarak Efrîn’de de başarılı olamayacaktır.

Efrîn’de tarihi bir direniş yaşanıyor. Efrîn direnişinde sadece Kürt halkı savaşmıyor. İşgale karşı orada yaşayan tüm uluslardan insanlar kendi toprakları için savaşıyorlar. Efrîn’i diğer Kürt bölgelerinden ayıran en büyük özelik belki de budur. Suriye Kürdistanı’nın bir parçası olan Efrîn, sadece Kürtlerin yaşadığı bir şehir değil, aynı zamanda Türkmen, Ermeni, Ezidi ve Arap halkının da yaşadığı bir özellik taşımaktadır. Efrîn direnişinin öneminin bir yanını da bu kozmopolittik özelliği önemli bir yerde duruyor. Suriye iş savaşında savaşa dahil olmayan Efrîn büyük bir göç alan şehir olarak da halkın sığındığı bir yer olmuştur.

Efrîn halkının başarısı hem Suriye’de hem de diğer Kürt coğrafyasına büyük bir moral güç olacaktır. Nasıl Hitler ordularına karşı Stalingrad savunması tarihsel olarak direnen halklara ilham kaynağı olmaya devam ediyorsa, Efrîn direnişi de ezilen mazlum halklar için esin kaynağı olacaktır. (Bitti)

 

Efrin direnişinin öğrettikleri –1-

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu