DerlediklerimizGüncel

Ergin Yıldızoğlu | Bir şeyler değişmelidir…

Egemen sermaye, “liberal, sosyal de­mokrat, muhafazakâr, milliyetçi tabana oturmuş” ikinci bir ANAP rüyası görüyor. ANAP için bir askeri diktatörlük gerek­memiş miydi? Birincisi trajedi olunca ikincisi komedi olmayacak mı?

Bugünlerde ülkede, ilericiler demok­ratlar, laik cumhuriyetçiler iyimser; “bir şeyler değişmelidir” havası­nın egemen olduğunu düşünüyorlar.

Ben “bu havaya” dikkatle bakınca, içinde “bir şeyler değişmelidir ki, her şey aynı kalsın” niyetinin gizlenmiş olduğunu dü­şünüyorum. Bu niyetin sınırları da adeta “Erdoğan gitmelidir”e indirgenmiş!

Kral gerçekten kral mı?
Kral, bazen gerçekten kral olduğuna, krallığın onda olmasını gerektiren bir öze, hatta Tanrısal özelliklere gerçekten sa­hip olduğuna inanmaya başlar.

Bu, kra­lın, bir kurumsal yapı, simgesel sistem “kral sensin” dediği için kral olduğunu unutmaya başladığı, kurumsal yapının, simgesel sistemin bekasına ilişkin gerek­sinimlere aldırmadan davranmaya baş­ladığı andır. O zaman onu orada tutan kurumsal ve simgesel yapının temsilcileri de “her şeyin (temsil ettikleri sınıfların ayrıcalıklarının) aynı kalması için kralın değişmesi gerektiğini” düşünmeye başlar. Bu noktadan sonra artık, “Kral gitsin mi kalsın mı?”, değil “Ne zaman ve nasıl gidecek” sorusu gündemdedir. 


Türkiye’de Gezi olayından bu yana, siyasal İslamın AKP’de temsil edilen ikti­darının dayandığı ittifakların temsilcileri ile bu iktidarın lideri arasında, önceki paragrafta tanımlamaya çalıştığım tür­den bir diyalektik gelişiyordu.

İstanbul belediye seçiminin yenilenmesi, bu yenilenmenin siyasal İslamın iktidarının “bekası” açısından gündeme getirdiği vahim olasılıklar, bu diyalektiği, adeta bir aufhebung (yükselterek aşma) nok­tasına getirdi. 


Şimdi, AKP içinden sesler yükseliyor, AKP eski liderliğinden “önemli şahsiyet­ler” siyaset sahnesinde ve kaçınılmaz olarak (“habitus” sorunu) üzerlerinde, “yeni vizyon gerekiyor”“iki yıllık resto­rasyon”“özgür basın, bağımsız adalet” gibi etiketler iliştirilmiş elbiselerle ve ger­çekte bir vizyondan yoksun olduklarını açık eden “Macron modeli” gibi “fan­tezilerle” boy gösteriyorlar. Bu şahıslar, “her şeyin aynı kalması” için muhale­feti, verili simgesel sistemi, kurumsal ya­pılanmayı benimsemiş bir isim üzerinde birleştirip lideri değiştirmeyi amaçlıyorlar.

Egemen sermaye, “liberal, sosyal de­mokrat, muhafazakâr, milliyetçi tabana oturmuş” ikinci bir ANAP rüyası görüyor.

ANAP için bir askeri diktatörlük gerek­memiş miydi? Birincisi trajedi olunca ikincisi komedi olmayacak mı?

Muhalefeti bekleyen tuzak
Böylece demokrasi mücadelesinde muhalefetin yolunun üzerinde çok teh­likeli bir tuzak kurulmuş oluyor: “Lider­den” kurtulmak uğruna laiklikten, sosyal adaletten, bireysel özgürlüklerden, eşit­likten söz etmeyen bir “demokrasiden” konuşmaya çalışmak!
Laiklik, dinin, dinle gelen kurumsal ayrıcalıkların, devletin ve siyaset ala­nının dışına çıkarılması, dinin, “kutsal” adına düşünce özgürlüğüne getirdiği kısıtlamaların, bireyler ve cinsiyetler arasındaki eşitsizliklerin yasalarla etki­sizleştirilmesi, devletin tüm dinlere ve kimliklere aynı mesafede olması anla­mına geliyor.

Eşitlik ise, inanç, cinsiyet, etnisite farkı gözetmeden herkesin yasalar karşısında eşit, bedenlerin de devletin baskısından kurtulmuş olması anlamına geliyor. Bu eşitliğin ve özgür­lüklerin sınırları da demokrasinin sınır­larını gösteriyor.
Belediye seçimlerinden bu yana mu­halefetin bayrak edindiği “her şey çok güzel olacak” sloganının içeriğini henüz tam bilemiyoruz.

Ancak bu bayrağı taşıyan İmamoğu’nun, dinin devlet ve kamu içindeki yeri, kamu özel ayrımı konularındaki kimi pratikleri, DemirelÖzalTürkeş ile ilgili ifadeleri, akla, kimi sorularla birlikte “bir şeyler değişme­lidir ki, her şey aynı kalsın” niyetini getiriyor.
Diğer taraftan, muhalefetin önünde dikkatle incelemesi gereken bir Syriza deneyimi var. Bu deneyim, “her şeyin” temel özelliğini değiştirmeyi amaçlama­dan, bir şeyleri değiştirmekle yetinme­nin nasıl bir fiyaskoyla sonuçlandığını gösteriyor.

Syriza başlangıçtaki hedef­lerinin tam aksi politikaları benimsedi. Halkın referandumda “hayır” demesine karşın kemer sıkma programını uygu­ladı.

Böylece hem kendisi değişerek başka bir şey oldu. Hem de o “her şey”“Altın Şafak” yağına bulanmış “Yeni De­mokrasi” partisine teslim etti.(11 Temmuz 2019. Cumhuriyet)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu