DerlediklerimizGüncelKültür&Sanat

FETİH KOÇ | Tarihimizin devrimci sanatçısı Ozan Rençber

En derin yerlerine kadar kaynaşmakta olan halk ummanı hem bütün gerçekliği hem de bütün kuvvetiyle Ozan Rençber’in eserlerinin imgelerine, melodisine, nefesine ve  öğretisine yansımıştır.

Süngülerin ucundan, uçurumların kıyısından geçmiş ve kırımlardan geçirilmiş halkların acılarına, iniltisine düşmüş nefeslerin ritminde; kadim topraklarda yoğrulmuş, sürgünlerde mayalanmış, çok uzaklardan ve derinlerden akıp gelen sestir Ozan Rençber.

Dersim ve devrimci müzik denilince akla gelen ilk isimlerdendir Ozan Rençber. Sanata, hayatı boyunca onlarca beste, klam, marş, ağıt ve türkülere imza atmıştır. Ozan Reçber’in sanatı ve yaşamı, birçok Dersimli gibi, isyan, acı ve özlemlerle geçmiştir. Verdiği eserlerin ana temasını da bu duygular üzerinden kurmuştur.

Bir dönemin canlı tanığı olarak da yaşadıklarını kılamlarıyla günümüze aktarmış ve aktararak devam etmektedir.  Ozan Rençber unutulmaması gereken önemli değerlerimizdendir. Bu değerli sanatçımız hala üretmeye devam ediyor.

WAD-SÖZ albümüne uzanan sanatçı ve sanat tarihi üzerine kısa bir değerlendirme yaparken, sanatçının ve yaptığı sanatın yaşamıyla diyalektik bağı olması çok önemlidir. Eğer bir sanatçının yaptığı muhalif ve alternatif sanatsa, yaşamı ve duruşu da muhalif ve alternatif olmalıdır. İşte Ozan Rençber yaptığı sanatla hayata bakışı ve duruşu özdeşleşen ender sanatçılardandır. Yani, yaşamı da sanatı gibi proleter ve devrimcidir.

Devrimci sanatçı Ozan Rençber, Mayıs 2019’da yeni albümü WAD-SÖZ ismiyle müzik severlerle yeni eserlerini sundu. Albümü yine Dersim, özlem, sürgün, direniş ve hasret kokan tınlarla yüreklerde yerini alıyor. Albüm on bir (11) eserden oluşmakta.

Söz ve müzik her zaman olduğu gibi yine Ozan Rençber’e aittir. Her bir eseri, aşk ve sevgi mayasını veren emeğin narin gizemiyle, ezilen halklara ve devrimcilere klamları okumuş.

Sanat, sadece duygudan ibaret değildir. Onda, fikrin, yaşamın ve aklın bütün çilesi vardır. Soykırımların, katliamların, yasakların, sürgünlerin ve acıların yaşandığı bir coğrafyanın sanatçısı olmak, zordur. Suya sabuna dokunan sanatçıların en büyük sorunu ise, anlaşılamamak.

Bunu aşmanın yegâne yolu da, hiç kuşku yok ki sanatın dilinde ısrarcı olmayı sürdürmektir. Ama bunu yapmak kolay değildir. Her şeyden önce Dersimli ve devrimci bir sanatçı olmak ve o kimliğin özünü sanata dökmek zor bir zanaattır. Ozan Rençber zor olanı seçmiş.

Yani doğup büyüdüğü o coğrafyanın acılarını ve yaşam felsefesini tüm zorluklara rağmen icra etti. Ve etmeye devam ediyor. Sanatı Dersimdir ve devrimcidir.

Kitapçıda başlayan sanat hayatı ve ilk sahne serüveni 

Ozan Rençber, sanat hayatına başlama serüvenin şöyle anlatıyor, “Dersim de bir kitapçı vardı, devamlı ordan arkadaşlarımla türkü söyleyerek geçerdik, her geçtiğimizde kitapçıda bulunan abiler beni çağırıp türkü söyletirlerdi. 1976’ da Halkın Gücü adlı bir tiyatro gelmişti Dersim’e, bu tiyatro da beni de sahneye çıkardılar. Çok kalabalık bir kitle vardı. Bende burada ilk sahnemi aldım ve İbrahim Kaypakkaya üzerine yazılan “Daye Sano Sano” ağıtı söyledim. Tabi mevcut gelişen siyasal gelişmelerde bizde politize olmuşuz ve safımız netti. Siyasal ve politik olarak gelişme sağlarken dünya görüşümüzle sanat felsefemize yansıyordu. Söylediğim klamlar, ağıtlar ve türküler genelde kendi ana dilim olan Zazaca’dan söylerdim.”

Evet, yok sayılan ve yasak konulan bir dilden haykırmak devrimci bir haykırıştır. Her dilin kendi tınlarında büyümesi ve yeryüzüne yayılması sanatın sırına ve tılsımına büyük katkılar katarak büyür.

Ozan Rençber, yok olmaya yüz tutulmuş ve soykırımdan geçirilmiş bir dilin kültürün motifleriyle dinleyicisini klamlarıyla Dersim yolculuğuna çıkarıyor. Müziğin sesinden Munzur kıyısına ve o kadim topraklara düşürüyor benliğimizi.

Müzik beğenisi, her şeyden önce belli bir müzik kültürüne bağlı olmayı gerektirir. Bilgi ve alıştırma ile kazanılan müzik beğenisine sahip birinde, seslerin onda uyandırdığı duygular ile salt kulak algılamasıyla yetinen doğal hoşlanma duygusuna sahip olmakla sınırlı başka birinde uyandırdığı duygular arasındaki ayrımlar, bir yandan seslerin icra edilmesindeki ayrımlara, bir yandan da onları alımlayan estetik beğeni ve doğal hoşlanma arasındaki ayrıma dayanır.

Ozan Rençber, sesi ile okuduğu eserleri tam bir Dersim kültürüyle işlemiş ve mayalamış bu albümlerinde.

WAD-SÖZ Albümü de tam bir Dersimin renkleriyle harmanlayarak tını notalarından Dersimin o yoksul köy yollarında akıp gidiyor yüreklere. Kulaktan yüreğe akan bir estetik var seste.

Kırmançki-Zazaca dilinin yok olma tehlikesine karşı yaptığı sanata Zazaca dilinde ısrarcı olmak başlı başına devrimci bir sanat eylemidir. Ozan Rençber itaat ve otoriter baskılarına itiraz sanatını işleyerek duruş eylemini nasıl ki diğer albümlerinde olduğu gibi, WAD-SÖZ albümünde de sergilemiş.

Kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olan Kırmançki-Zazaca dilinin kendinde taşıdığı farklılığı, özgünlüğü açığa vurmaya niyetle bu albümde de hiç tereddüt etmeden inkarcı ve baskıcı otoriteyi sanatıyla teşhir ediyor.

Dün ile günümüzü bağlayan tarihimizin sanatçısı Ozan Rençber’in başlıca hafızamızın belleğinde ve devrimcilerin dilden dile, nesilden nesile aktardığı onlarca eserlerin yaratıcısıdır.

Bu eserlerden en öne çıkan “Dina Dina”, “Devrimciyim Ben”, “Mao Zedung Yoldaş”, “Be Wakılam Wakılam”, “Vane Voro Vara”, “Ax Welat”, “Munzur Senin Akışın” “Derdo”, “Dila Dilamı Sevda” ve burda saayamadığımız onlarca eserler.

Ozan Rençber ismi nerde ve nasıl aldı?

Ozan Rençber ismini nasıl ve nerde aldığını şöyle anlatıyor; “1976’ da, Urfa Siverek de bir konser düzenlenmişti. Bu konserde Aşık Ferhat, Ozan Tufani, Şahsenem ve ben vardım. Konser başladı, muhteşem bir kalabalık vardı, sanki tüm Urfa Siverek’e gelmişti. Sahne alma sırası bana gelmişti. Bana “ismin ne, hangi isimle seni sahneye çağıracağız” dediler. Bende, ismim yok dedim. O anda “sana da Ozan Rençber diyelim” dediler. Ozan Rençber olarak Siverek de sahneye çıktım ve ismimi de oradan aldım. Odur budur herkes beni Ozan Rençber olarak bilir.” 

Yaşamı boyunca onurlu bir duruş sergileyen Ozan Rençber devrimci kültür sanat mücadelemizin tarihinde onurlu yerini aldı. Marks’tan Kaypakkaya’ya, Pir Sultan’dan Nesimi’ye, Sıle Qız’dan Haydar Erdoğan’a, Ruhi Su’dan Kazım Koyuncu”ya, Garip Şahin’den Grup Munzur’a, Aşık Daimi’den Tufani’ye,  Aşık Ferhat’an Ahmet Kaya’ya devrimci kültür sanat geleneği sürdü ve hala da sürdürüyor.

Zalimin zulmü karşısındaki direniş, notaların ve kızıl bayrakların karşılıklı dansı ile bundan sonra da devam edecek. Ozan Rençber’den bayarağı teslim alacak yeni sanatçılarımız bu onurlu devrimci sanatı güçlü ve tecrübeli olarak, kolektif sanat üreten ve mücadele eden bir sanat anlayışıyla taşıyacaklardır.

Mesela faşizm gibi karanlık dönemlerde devrimci sanat çok önemli bir rol oynar.

Bu sanat, toplumsal mücadelenin geçmişten günümüze var olduğunun ve gelecekte de olacağının, faşizm gibi dönemlerin geçici olduğunun, insanlığın ileriye yürüyüşünün durdurulamayacağının kavranıp içselleştirilmesini sağlar. Bu dönemler direnç dönemleridir ve direnmek için örgütlü kalmayı başarmak, bilinçli olmak gereklidir.

İşte bu dönemlerde, direnç ve mücadelede sanat, özelde devrimci sanat çok önemli bir rol oynar. Sanat, çoğu zaman, toplumsal mücadelenin önemini onlarca sayfalık teorik-politik-tarihsel metinden daha vurucu şekilde özetler, ortaya koyar, insana umut verir, coşkusunu ve geleceğe olan inancını arttırır.

Sanatçının ilk albüm ve dilden dile dolaşan eserlerin serüveni şöyle başlıyor;

Ozan Rençber, ilk kaset (albüm) çalışmasının alt yapısını tamamlıyor, eserlerini besteliyor. O dönemin politik ve siyasi gelişmelerin ana rahmine marşlarıyla dehşet verici yeni bir sanat ve sesle güçlendiriyor. İlk albümün macerasını şu cümlelerle anlatıyor:

“Albüm çıkarmam için 1979’da Almanya’ya gittim. Almanya da ilk albümü çıkardım ve 1980 de tekrar Türkiye’ye geri döndüm. Ama esasen Garip Şahin sanatımın etkenidir, mimarıdır. Garip Şahin hem ustam hem de bir abimdi. İbrahim Kaypakkaya’yı kendi ana dilimiz Zazacayla her yerine taşımıştık. Eksiklerimizle Kaypakkaya’yı Dersimlilere klamlarımızla, şiirlerimizle, ağıtlarımız ve marşlarımızla iyi anlattığımızı düşünüyorum.” diye tamamlıyor Ozan.

En derin yerlerine kadar kaynaşmakta olan halk ummanı hem bütün gerçekliği hem de bütün kuvvetiyle Ozan Rençber’in eserlerinin imgelerine, melodisine, nefesine ve  öğretisine yansımıştır.

Derin felsefi birikim ve çabasını sanata ilişkin halkların isyanını ile devrimci argümanlarla harmanlayarak buluşturan ve zenginleştiren Sanatçı, “gerçek devrimci sanatçıdır,”  ilkesiyle, devrimci sanat için en kalıcı kök hücreleriyle kendini yenileyerek yaşam bulmaktadır.

Ozan Rençber’in sanatına felsefe olan Kaypakkaya manifestosundan beslenerek, üreterek, kavgasını vererek, devrimci sanatın ilkelerine, değerlerine sıkı sıkıya bağlı kalarak, yaşam felsefesinden taviz vermeden, sağa-sola sapmadan günümüze kadar devrimci duruşuyla sanatını ve devrimci sanatçı kimliğini taşımıştır.
Her devrimci sanatçı yetkin bir sanatsal görüye ulaşmış kişidir.

Bu da ancak kendi yaşam felsefenin sağlayacağı bakış açısıyla alakalıdır. Her sanatçı kendi koşulları içinde vermiş olduğu devrimci mücadele ve yapmış olduğu devrimci sanatla ezilenler tarafından devrimci kimliğini alır. “halkın sanatçısı halkın savaşçısıdır” der Yılmaz Güney.

Ozan Rençber, halkların ve ezilenlerin sanatçısı ve savaşçısı olarak devrimci sanatçı kişiliği ve eserleriyle tarihte yerini alırken, kendi sanatının da filozofudur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu