GüncelManşet

Kobanêʼden, direniş ve umuda dair notlar-1

Kobanê: Kobanê’de süren savaşın 134. günü sonunda ezilenlerin tarihine yazılan destana 21. yy. Stalingrad’ı demekte abartmış olmayız herhalde. Çünkü keleşlere karşılık tank ve top ile mücadele edildi. 3710 IŞİD çetesi öldürülürken 426 YPG, MLKP ve diğer örgüt savaşçıları şehit düştü. AKP ve diğer devlerin IŞİD’e destek vermesine rağmen yokluktan var edilen bir zafer de diyebiliriz.

Tabi bu destan yazılırken bizlerde Özgür Gelecek Gazetesi olarak sınır hattında elimizden geldiğince sınırın alt tarafı ve üst tarafından(Bin xet ve ser xet) gelişmeleri takip etmeye ve aktarmaya çalıştık.

Yani yüzlerce insanın gelip sınır hattından dürbünleri ile ya da ellerini gözlerinin üstüne koyarak güneşin yakıcılığını engelleyerek 500 metre ötesinde yazılan tarihi direnişten bir parça görme umudunun bazen sınırın öte tarafında direnişin bir parçasına dönüştüğünü ve umudu direnişin türküsünde “Rizgariye Soza Me” yani kurtuluştur sözümüz diyerek sınırsız direnişin bir parçası olduk.

“1, 2 Kobanê yolcusu kalmasın”

Tabi Özgür Gelecek Gazetesi olarak bizlerde 134 gün sonra özgürleştirilen Kobanê kent merkezinde olmak ve direnişin en ön saflarında savaşan YPG/YPJ, MLKP, TKP/ML TİKKO ve BÖG savaşçıları ile tarihi kutlamanın bir parçası olmak isterdik fakat koşullar buna el vermedi. Ve bizde kutlamalardan üç gün sonra Pirsûs(Suruç) hattındaki köylere giderek Kobanê’de yaşananları aktarabilme umuduyla nasıl geçeceğimizi araştırmaya koyuluyoruz. 

Fakat Riha(Urfa) Valiliği sadece iki saat ve ya AKP karşıtı haber yapmazsan 5 saat gibi bir uygulama koyarak Kobanê’nin tam olarak aktarılmasının önüne engel olabilmek için bu yaptırımı önümüze koyduktan sonra sınır kapısından resmi yollarla geçemeyeceğimiz anlamamız çokta geç olmadı. Geçersek de çok bir şey çıkmayacağı da verilen süreden belli zaten. Bizde savaşa katılan savaşçıların kullandığı yolu kullanarak geçmek istedik. Tabi biraz uğraştırdı fakat uygun koşulları yaratmıştık artık.

Kobanênin kurtuluşunun üzerinden henüz çok az bir zaman geçmişti. İki günlük bekleyişin ardından Kobanê’ye gideceğimiz netleşince bizlerde hazırlığımızı yaptık ve bekledik. Beklemek tabi bu durumda sabrında sınırlarını zorlayan bir durum oluyor. Çünkü heyecan ve belirsizlik yerinde duramamana ve “Ne zaman?” gideceğiz sorusuna takılıyor.

Tabi uzun ve belirsiz bekleyiş bittikten sonra araç bekleyenleri almaya geldi ve bir ses arkadan “1, 2 Kobanê yolcusu kalmasın”a takıldı. Güldük. Sonra aracın içerisindeki durumu gözlemeye koyulduk. Araçta Fransız, Kürt ve Türklerden oluşan savaşçı, öğretmen ve gazeteci bir grubun olduğunu öğreniyoruz. Ve yarım saat süren yolculuktan sonra sınıra yani geçiş yapacağımız noktaya geliyoruz.

Sınırı nasıl geçeceğimiz anlatıldıktan sonra kâh koşturmacalı kâh başlar eğik bir yürüyüşle sınıra yetiştik. Sınır güvenliği alındıktan sonra sınır tellerinin üzerine bırakılan kalasın açtığı yol ile Kobanê tarafına geçtik. Tabi uzun yürüyüşümüz devam etti. Heyecan, sabırsızlık “Ne kadar kaldı?” sorusuna dönmüştü artık.  10 dakikalık yürüyüşün ardından bir köy göründü ve yolculuğumuz o köye doğru devam etti. Ve tam köye girecektik ki köyün girişinde yuvarlak bir karartı belirdi, karartının arasından bizlere yaklaşan biri oldu ve “Xêr hatin!”(Hoşgeldiniz) dedi.

Bu sonradan adını öğrendiğimiz Tim Komutanı Xemê’ydi. Ve diğerleri ile selamlaşmamızdan sonra köyde yaşayan var mı diye sorduk? Köyde 72 yaşında sağır yaşlı bir amca ve o karartıdan çıkan beş savaşçının da kendi köylerini koruduğunu öğrendik. Sonra siz gelmeden yarım saat önce IŞİD’in bir önceki köye ateş açtığını fakat kurşunlarının gelip başlarının üstünde geçtiğini anlattılar. Tabi bunları anlattıktan sonra “Bir müzik dinlercesine” alışkın olduklarını da eklemeyi unutmadılar. Hep birlikte gülüştük. Sonra araçlara binmek için bölüştürüldük.

kobanee 3Birkaç kişi haricinde herkes bizim araca bindi. Yolculuğumuz başlarken aracın MP3 playeri Koma Çiya’dan, sonra Kazım Koyuncu, Sezen Aksu, Teoman ve Müzeyyen Senar çaldı. Tabi Türkiye’den gelen birkaç kişi haricinde bu şarkıların neyi anlattığını bilmiyordu. Nasıl mı? Tim Komutanı Xemê’nin ben Türkçe bilmiyorum ama çok seviyorum demesiyle yapay tel örgülerin engel tanımadığını da gösteriyordu. Tabi bu sanatçıların şarkıları ilk defa o karanlık gecenin heyecanıyla mı bilmem ama karmaşık duygular haline sevk etti bizi.

Tabi yolda not almaya da başlamıştım köye vardıktan sonra farklı ne yaşarsam not alacaktım. Ve araçta ikinci karşılaştığım tanışma vakasını heyecanla not almaya başladım.

Konuştuğumuz kişilerden biri de adını öğrendiğimiz Tim Komutanı Xemê’ydi. Ona selamlaşmamızdan sonra “köyde yaşayan var mı?” diye sorduk. Köyde 72 yaşında sağır ve yaşlı bir amca olduğunu ve de YPG savaşçılarının köylerini koruduğunu öğrendik. Sonra biz gelmeden yarım saat önce IŞİD’in bir önceki köye ateş açtığını ve kurşunların başlarının üstünde geçtiğini anlattılar. Tabii bunları anlattıktan sonra kurşun seslerine “müzik dinlercesine” alışkın olduklarını da eklemeyi unutmadılar. Hep birlikte güldük. Sonra araçlara binmek için bölüştürüldük.

Birkaç kişi haricinde herkes bizim araca bindi. Yolculuğumuz başlarken aracın MP3 playeri Koma Çiya’dan sonra Kazım Koyuncu, Sezen Aksu, Teoman ve Müzeyyen Senar çaldı. Tabii Türkiye’den gelen birkaç kişi haricinde bu şarkıların neyi anlattığını bilmiyordu araçtakiler.

Tim Komutanı Xeme’nin “Türkçe bilmiyorum ama çok seviyorum bu parçaları” demesiyle yapay tel örgülerin engel tanımadığını da görülmüş oldu bir kez daha. Bu isimlerin şarkıları ilk defa o karanlık gecenin heyecanıyla mı bilmem ama karmaşık duygulara sevk etti bizi.

Arînlerin gülüşüyle özgürleşen kent

Evet, yolculuğumuz ayın aydınlattığı yollardan, yüreklerin özgürleştirdiği Kobane’ye doğru devam ediyor. Yirmi dakika daha devam ediyor yol. Merak duygusu sarmışken hepimizi biri “ışıklar

göründü” dedi. Evet, ışıklar göründü/gördük. İçinde bulunduğumuz araç hızını artırdı Kobane’ye doğru. Farları açtı. Önünü de görebiliyordu artık Xeme. Şunu da belirtelim; Kobane’ye yakın bir yerde değilseniz yer tespiti yapacak ışığı ya da aydınlığı hiç kullanmıyorsunuz! Kullanacak olanlara dair sonradan anılar anlatılırken, Xeme’nin bizi gözlerine güvenerek getirme ihtimali en doğru olan oluyor.

Kobane’deyiz artık ama çok ağır bir koku var her tarafta.

Mazot kokusu bu! Her yer mazot kokuyor. Kobane’ye gelen elektrik kabloları kesildiği için jeneratörler çalışıyor, koku da bu yüzden. Kobane sokaklarında ilerliyoruz… Savaşın izlerine dair çok bir şey görünmüyor o an. Evler sapasağlam, yollarda çukurlar var ama onlar da Koalisyonun attığı kazan bombalarının açtığı çukurlar. Bu düşüncelerle gece kalacağımız yere -Mala Gel’e (Halkın Evi) varıyoruz. Ev çok güzel. Hemen uyuyacak yerler düzenlendi ve uyuduk.

kobanee 2Sabah uyandığımızda bir şeyin eksikliğini hissetmeye başladık, “neydi bu?” diye düşünürken mazot kokusunun gelmediğini anladım. Jeneratörler haricinde ısınmak için de mazot kullanılıyor. Mazot ile kullanılan bir soba ile ilk defa karşılaşmıştım. Öyle ki soba bir parça peçete ile bütün gece yanmaya devam etti. Hazırlıklar tamam. Haber yapmak için çok heyecanlıyız!

Gazetecilerden sorumlu arkadaş geldikten sonra hangi basının nereye gideceğini belirterek ayrılıyor yanımızdan. Sokağa iniyoruz ve sağ tarafımızdaki yola örtü çekildiğini görüyoruz. Kobane’de bunu birçok yerde görebilirsiniz. Neredeyse keskin nişancılardan korunmanın tek yolu bu. Sonra bir gazetecinin “bak!” dediği yere baktığımda patlamamış bir havan bombası görüyoruz.

Gözlerimiz umudu var edenleri ararken asayişten Hesen İsa’nın “Savaş Kobanê’den çok uzağa gitti. Ancak araçla gidebilirsiniz?” demesi beklentilerimizin bir kısmını sildi bir anda. Hesen İsa ile Kobane içerisindeki yolculuğumuz devam ederken savaşta yaralanan savaşçıları görüyoruz. Parçalı bulutlu bir havada bir kapının önüne oturmuş sohbet ediyorlardı. İleride ise bir aile kapının önünde ayakta güneşin sıcaklığına bırakmış kendini.

 Annenin elleri birbirine sarılı halde bekleyişi yaşadıkları zorlu günlerin göstergesi gibiydi. Savaş boyunca evlerinden, topraklarından ayrılmak zorunda kalan ve Kobane’nin özgürleştiğini duyan yüzlerce kişinin bir kısmı şehre geri döndüğünden sokaklarda savaşı tüm çıplaklığıyla gözlerinde taşıyan çocuklarla karşılaşmak mümkün.

Sonrasında savaşın gerçekten yaşandığı sokaklara, caddelere giriyoruz. Her şey yıkılmış, yanmış ya da bir duvar altında kalmış. Akşamın karanlığında gördüğümüz yerlerin savaşta YPG’nin elinde kalan % 10’luk bölümüymüş. Bu bölüm haricinde sağlam kalan bir yer gezdiğimiz sürece göremedik.

Savaşın gerçekten de çok zor koşullarda yaşandığını hem Hesen İsa hem de görüp konuştuğumuz savaşçıların anlatımıyla bir kez daha anlamış olduk.

Gezdiğimiz sokaklar, caddeler, yıkılmış evler, binalar ve bunlarla beraber savaşçıların anlattıkları, “on metre ötemizdeydiler” sözleri tarihi direnişin gerçekten de ne zor koşullarda kazanıldığını gözlerimizin önüne seriyor. Dolaşmaya devam ediyoruz! Ve her sokak başında şehit düşen savaşçıların

isimleri söyleniyor bizlere, nasıl şehit oldukları anlatılarak. O anda orada olmaya çalışıyor bir yanımız. Attığımız her adımda, artık bir şehidin anısını ya da IŞİD çetelerinin kaçarken arkalarında bıraktığı mayınları arar hale geliyoruz. IŞİD’in kaçarken birçok yere mayın döşediği ve son zamanlarda şehit düşen savaşçıların da bu mayınlardan dolayı yaşamını yitirmesi savaşın hala uzağında olmadığımızı da gösteriyor bize.

Özgür Gelecek olarak özgürlüğüne kavuşmasının ilk anlarına tanık olduğumuz Kobane’den gerçekleştirdiğimiz söyleşileri yayımlamaya başlayacağız.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu