Güncel

OHAL raporu: Kimsenin güvencesinin olmadığı bir devlet

OHAL’in Toplumsal Maliyetler Raporu, toplumun “şok” ve “güvensizlik” içinde olduğunu ortaya koydu. Raporda, Türkiye’nin “Hukuk Devleti” olmaktan tamamen uzaklaştığı ve hiç kimsenin hukuk güvencesinin olmadığı vurgulandı.

H. Merkezi: Mağdurlar İçin Adalet Topluluğu, 3 bin 776 katılımcı ile görüşerek hazırladığı “2’nci Yılında OHAL’in Toplumsal Maliyetleri Raporu”nu Taksim Hill Otel’de düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı. Toplantıya, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Ömer Faruk Gergerlioğlu, Hüda Kaya, Zeynel Özel’in yanı sıra birçok yazar ve aktivist katıldı.

Gergerlioğlu, OHAL ve KHK’lerin etkilerinin dalga dalga arttığını ve bir nesli tehdit ettiğini ifade etti. Yaptıkları araştırma sonucunda KHK’liler üzerinde üç önemli bulguya rastladıklarını aktaran Gergerlioğlu, “Bunlardan birincisi çok büyük bir şok yaşanmış. İkincisi önemli bir güvensizlik, şüpheci ruh hali oluşmuş. Üçüncüsü ise öğrenilmiş çaresizlik” diye belirtti.

Sosyolog Bayram Erzurumluoğlu da iki yıl art arda yaptıkları araştırmaları kıyasladı, ikinci araştırmada mağdurların sıkıntılarının ciddi oranda arttığını ifade etti.

900 sayfalık raporun özeti şöyle:

* 2 Ağustos-23 Eylül 2018 tarihleri arasında yapılan araştırmaya, Türkiye’nin 81 ilinden 3 bin 500 yüz 89 kişi ve dünyanın 39 ülkesinden yüz 87 kişi katıldı.

* Araştırmaya katılan OHAL mağdurlarının yüzde 82,8’i evlidir. Yani bir aileye sahiptir ve ortalama olarak iki çocuk sahibidirler. Ayrıca katılımcı mağdurların yüzde 27,8’i kadındır. Buradan yola çıkarak kolaylıkla şunu söyleyebiliriz ki OHAL doğrudan toplumu ayakta tutan temel direk olan aileye saldırmıştır ve en az 300 bin bebek ve çocuk bu saldırılardan travmatik seviyede olumsuz etkilenmiştir. Binlerce çocuk anneleri ile birlikte nezarethanelere, hapishanelere tıkılmıştır. Bunlar arasında iki yaşından küçük en az 700 bebek vardır.

Katılımcıların yüzde 84’ü hapishanelerin fiziki koşullarını insan yaşamına uygun bulmadıklarını, yüzde 67,8’i ise hapishane personelinin mahpuslara insani muamele yapmadığını düşündüğünü söylemiştir. Üstüne üstlük mahpusların yüzde 37’si içerideyken intihar etmeyi akıllarından geçirdiklerini söylemişlerdir.

* KHK ve OHAL ile islerinden atılan mağdurlarının yüzde 99,64’ü, 15 Temmuz 2016 sonrasında muhatap oldukları adli veya cezai soruşturmalardan hiçbirisine 15 Temmuz 2016 öncesinde muhatap olmamış bireylerdir. Yani, 15 Temmuz sonrası mağdurlar aleyhine açılan idari, adli soruşturmaların tamamına yakını konjonktürledir. Geçmişle bir bağı veya temeli bulunmamaktadır.

* Araştırmaya katılan mağdurların OHAL öncesi ortalama geliri 3 bin 500 TL iken, araştırma yapıldığı sırada 800 TL’ye düşmüştür.

* Yüksekokul ve üzeri okul mezunlarının Türkiye ortalaması yüzde 17 iken OHAL mağdurlarının yüzde 98,7’sinin yüksekokul ve üzeri okul mezunları oldukları, ayrıca yüzde 25’inin yüksek lisans ve doktora mezunu oldukları dikkate alındığında, Türkiye’de yaşadıkları travmalar sonrasında, yurtdışına çıkmak fırsatı verilmiş olsa, yüzde 83,9’unun, yabancı bir ülkeye gitmek ve orada yasamak isteyecek hale getirilmeleri Türkiye Cumhuriyeti için çok büyük bir sosyal sermaye, sosyokültürel güç kaybının işaretidir. OHAL’in ülkede yarattığı hak, hukuk, adalet ve özgürlük sorunları sadece bireysel veya sınırları belli olan minör toplumsal mağduriyetler yaratmamıştır. Gerçekte, ülkenin, yenilikçi, yaratıcı, özgün bilimsel araştırma, dünyadaki gelişmelere uyum, üretim ve rekabet kapasitesine de önemli ölçülerde zararlar vermiştir.

* OHAL mağdurlarından ‘gözaltı ve tutukluluk’ deneyimi yaşayanlarıyla ilgili olarak elde edilen veriler, kendilerine, gözaltında ve hapishanelerde, ‘sistematik işkence’ uygulandığı yönündedir.

* OHAL rejimi ülkeyi birincil ve ikincil mağdurları açısından kapalı veya açık bir hapishaneye veya mega bir toplama kampına dönüştürmüştür. OHAL yargılamalarının cereyan tarzına bakıldığında, adil yargılamalara benzemekten daha ziyade, kuru ile yaşın ayrılmadığı bir ‘sürek avı, cadı avı’ şeklinde yürütüldüğünden, cadı avları ve cadı yargılamaları ile meşhur Orta Çağ Avrupası, Engizisyon uygulamalarına benzer yargılama yaklaşımlarının sergilendiği görülmüştür.

* Modern, pozitif hukukun ‘Masumiyet karinesi’ prensibi gereğince, ‘İddia edenin, iddiasını da ispat etmekle yükümlü olması, iddia edenin, şüphelinin sanığın işlediğini iddia ettiği suçları da kanıtlaması’ gerekirken OHAL ve KHK mağdurları için hukukun bu temel prensibi işletilmemiş ve mağdurlar, ‘Kendi masumiyetlerini ispat’ zorunda bırakılmışlardır. Nitekim oluşturulan baskı ortamında suçlu olduklarını kabul etmek istemeyenlerin birçoğunun, ‘suçunu/suçluluğunu gizlemek’, ‘inkar etmek’ veya ‘örgütsel tavır veya davranış’ sergilemekle dahi itham edilerek daha şiddetli baskı ve muamelelere maruz bırakıldıklarına dair oldukça faza sayıda mağduriyet verisi bulunmaktadır.

* OHAL ve devamındaki süreçte, mağdurların ve yakınlarının hukuk ve iş güvencelerinin de ellerinden alınması yanında, lisans iptalleri, SGK kodlamamaları, güvenlik soruşturmaları, mülakat, özel sektör işverenlerini taciz, tehdit gibi yöntemleri ile çalışma yasakları uygulamaları ve de yurtdışı yasaklarına maruz bırakılmak suretiyle tam bir ‘sivil ölüm’ cezasına da mahkum edilmelerinin tarihteki örnekleri oldukça azdır.

* OHAL’de ihraç edilip hiçbir soruşturmaya tabi tutulmayan veya belirli bir süre gözaltı ve tutukluluk yaşadıktan sonra denetimli veya denetimsiz olarak serbest bırakılan veya beraat, takipsizlik almış olsalar bile, mağdurlardan birçoğu için ‘Sivil ölüm’, ‘Sosyal güvencesizlik’ ve ‘Açlığa mahkumiyet’ uygulamaları devam ettirilmiştir.

* OHAL ve KHK süreçleri, mağdurların, aile-içi ve yakın akrabalık ilişkilerine de önemli ölçülerde zararlar vermenin yanında; komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerinde de çok büyük tahribatlar yapmıştır. Bu sebeple, mağdur ailelerin birçoğu bulundukları mekanlardan taşınmak zorunda kalmış, ayrıca, mağdur aileler arasında huzursuzluk, bölünme ve boşanma vakaları da ciddi oranlarda artmıştır.

* OHAL ve KHK’ler ve devamında yürürlüğe konulan uygulamalar Türkiye’yi ‘Hukuk Devleti’ olmaktan tamamen uzaklaştırmış ve hiç kimsenin hukuk güvencesinin olmadığı bir devlet statüsüne getirmiştir. Hukuk Devleti olamamanın ülkeyi iki yılda getirdiği nokta, yalnızca, 2 yüz 50 bin birincil mağdur, bir milyon 5 yüz bin ikincil mağdur üretme sınırlarını çoktan aşmış ve 80 milyon üçüncül mağdur üretme noktasına doğru hızla yaklaşmaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu