Makaleler

“Siz hiçbir dağa sarılmak istediniz mi?” Dağa sarılalım!

Sêrt’in (Siirt) Şirvan ilçesinde Ciner Holding’e ait bakır madeninde 17 Kasım günü meydana gelen göçükte 16 işçi toprak altında kalmış, henüz bu yazıyı kaleme aldığımız sırada ise 6 işçinin cenazesine ulaşılabilmişti! 10 işçinin hayatından ümit kesildiği arama-kurtarma çalışması ekiplerince dile getirilirken, gözyaşları ve umut ile bekleyişi sürdüren aileler için her geçen dakika, saat, gün yakınlarının nefes aldığına dair ümitlerini yitiriyorlardı.

Sêrt’in kurak dağlarının arasına kurulmuş ve kurulduktan sonra da kuraklığı artırmış bakır madeni, çevre köylerde, bölgede yaşayanların neredeyse tek geçim kaynağı… Bu maden, AKP’ye yakınlığıyla bilinen Ciner Holding’e bağlı Park Elektrik’e ait… Ciner Holding’in bu bakır madenini yanı sıra Şirnex’in Silopi ilçesinde, Konya Ilgın’da ve Ankara’da Çayırhan beldesinde termik santralleri de bulunuyor. Ankara’daki termik santral daha önce, 2014 yılında gündeme gelmiş, burada TİS’i kabul etmeyen Ciner’e ait Park Termik, Türk Maden-İş Sendikası üyesi 1250 işçinin başlattığı grevi hükümeti arkasına alarak mahkeme kararıyla yasaklatmış ve termik santrali “grevin yasak olduğu işyerleri” arasına aldırmıştı! Ciner, aynı zamanda 301 işçinin katledildiği Soma Madeni’nin önceki işletmecisi iken Türkiye Kömür İşletmeleri’ne verdiği devir dilekçesinde madendeki yangınlara dikkat çekerek, “İleride telafisi mümkün olmayacak problemlerle karşılaşılabilir” diye uyarıda bulunmuş, kendince madende yaşanacaklara ilişkin sorumluluğu üstünden atmıştı!

Ciner Grubu işçileri göçük altında bırakmaya oldukça alışık aslında! 2011 yılında Maraş Afşin-Elbistan B Termik Santralı için kömür üretilen Çöllolar Kömür Sahası’nda meydana gelen göçükte yaşamını yitiren 11 işçiden 9’unun cenazesine halen ulaşılabilmiş değil… Keza bu davanın onlarca duruşması görüldü, ancak tek bir tutuklunun bile olmadığı dava hala sonuçlanmış değil!

Ciner Holding aynı zamanda bir medya “devidir”. Ama bu “dev olma” halini yine egemenlerin sesi, soluğu olmaya borçludur! Erdoğan’ın Gezi İsyanı döneminde telefon açarak azarladığı “Alo Fatih”in yöneticisi olduğu HaberTürk, Show TV ve Bloomberg HT Ciner’e aittir. Keza Ciner’in katlettiği 16 işçinin haberinin burjuva-feodal medyada neden yer almadığına cevap da burada saklıdır. İşçilerin emeği, alınteri, kanı ve canıyla beslenen, ayağa dikilen sermaye; can simidi olarak kendi medyasını da kurmuş durumdadır!

Aslında bu işçi katliamı, egemenlerin medyasında yer bulmadı demek “haksızlık” olacağından, nasıl yer aldığına da bakmak gerekiyor. Keza kapitalizmin insana, işçiye, emekçiye bakış açısını özetleyen bir haber yapan YeniŞafak, “Siirt’teki bakır madeni sahasında heyelan meydana geldi, bazı işçiler ile 8 kamyon ve 3 iş makinesi toprak altında” derken, Hürriyet ve Milliyet “Toprak altında kalan iş makinelerine ulaşıldı” diyerek haber yaptı!

2015 yılında 1.730, 2016 yılının ilk 10 ayında ise 1.600 civarında işçinin iş cinayetlerinde katledildiği ülkemizde Şirvan, sadece kâr hırsının işçi katliamlarına yol açtığını göstermedi… Şirvan aynı zamanda Kürt olmanın bu ülkede ucuz işgücü anlamına geldiğini, toplu şekilde katledildiğinde bile ülke gündeminde yer aldığı sıranın birçok konudan sonraya kaldığını göstermiştir. Faşizmin, ırkçılığın, sosyal şovenizmin derin etkilerinin sonucu olan bu durum tek başına egemenlerle sınırlı bir durum değildir, korkutucu olan da budur!

“Kabul etmiyoruz, isyandayız”

Ülkedeki önemli bir tartışma konusu da AKP tarafından hazırlanan “çocuğa cinsel istismar”dan yargılanan erkeği, evlenme şartıyla en az 16 yıl hapisten kurtaran düzenlemesi… 80’in üzerinde kadın ve LGBTİ kurumunun “Tecavüzcüler affediliyor. Düzenlemeyi çekin” diyerek gösterdiği tepkinin ardından binlerce kadını sokağa döken düzenleme, 6 AKP’li erk-ek milletvekili tarafından hazırlandı ve “Kesinlikle geri çekmeyeceğiz” naraları eşliğinde ısrarla yürürlüğe konulmaya çalışılıyor. Bu düzenleme ile 11-12 yaşındaki çocuklara dönük cinsel istismarda bulunanlara dahi, “çocuklarla evlenme”yi kabul ettikleri takdirde tahliye yolu açılacak, halihazırda bu suçtan tutuklu ve hükümlü olan binlerce suçluyu serbest bırakılacak!

Erkek egemen zihniyetin çocuklara yaşattığı cehennemin yasal zemine ve meşruluğa kavuşması anlamına gelen bu düzenlemenin geri çekilmesi için kadınlar sokaklara döküldü. Kadın ve çocuklara ilişkin kadın bilinci ve bakış açısıyla proje üreten onlarca kadın ve çocuk derneğini kapatan erkek egemen devletin bu saldırısı, kadınlar açısından bir taşma oldu. Her ne kadar devlet bunu aynı zamanda belli başlı gündemleri (OHAL, HDP’ye dönük saldırılar, Şirvan katliamı gibi) geri planda tutmaya dair bir amaç olarak kullanmaya çalışsa ve bu konuda CHP, toplumsal muhalefeti kendisine yedekleme çabasında olsa da kadınların sokakta verdiği mesaj; “OHAL’i de; kadın, Kürt, işçi, çocuk düşmanlığınızı kabul etmiyoruz, isyandayız” şeklinde oldu.

Dağa sarılmak… Ümitsizliği ümide çevirmek…

Sadece son günlerde yaşananlara baktığımızda dahi egemenlerin kime, neye düşman olduğunu açıkça görebiliriz. İşçi ve emekçiye düşmanlar! Çünkü onlar için aslolan sistemlerinin, sömürü çarklarının devamlılığıdır; işçinin alınteri, canı ve kanı teferruat, daha da sıkışırlarsa “fıtrattır”! Kadına, LGBTİ’ye ve çocuğa, hele de mücadele edenlerine düşmanlar! Çünkü erkek egemenliğinin kutsanması, patriarkanın geliştirilmesi demek, sömürü düzenlerine koltuk değneği sağlamak demektir. Erkeğin, er-kekliğin kutsanması, dolayısıyla kendi kirli iktidarlarını toplumsal zeminde meşrulaştırabilmesi demektir.

Onlar halka, yoksula, kendisinden olmayana, bize düşmanlar! Ama aynı zamanda onlar, bizden, halktan, işçi sınıfının öfkesinden, kadının-LGBTİ’nin evlere ve hatta sokaklara sığmayan isyanından, çocuğun çıkaramadığı sesten korkuyorlar! Onların korkusunu büyütmek, OHAL barikatını aşmak bizim omuzlarımızda! Şirvanlı işçi yakınlardan birinin ifade ettiği “Siz hiçbir dağa sarılmak istediniz mi?” çığlığındaki umutsuzluğu, dağlara yüzünü ve mücadelesini çevirme ısrarı ile umuda çevirmek, halkın birikmiş öfke topları olmak zorundayız! Egemenlerin bizi nefessiz bıraktığı/bırakmaya çalıştığı demokratik alan mücadelesini, kazanımlarını egemenlerin kollarına terk etmeden… halkın nefes kanallarını açan/açacak mücadele yollarında “gösteriş” kaygısına kapılmadan demokratik halk devriminin çıkarları için adım atmak, işçi-Kürt-kadın-LGBTİ-çocuk düşmanlarından hesap sormak zorundayız! Bu da halihazırda var olan devrimci dinamikleri değerlendirerek, sağa ve sola çekiştirilen komünist çizgiyi doğru yere mıhlayarak mümkündür!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu