GüncelMakaleler

ANALİZ | Görevimiz Var!

"Sistem karşısında çok büyük bir avantajımız var! Bu avantajı unutmayalım. İşçi sınıfının ve demokrasi arayışı olan kitlelerin kurtuluşundan, özgürlüğünden bahsediyoruz ve buradan geliyoruz. Kurtuluşu için özgücümüzü örgütlemek ellerimizde"

Bir ses arıyorum

Yeni bir şarkı için

Çocukların ilk sözcüğü gibi umutla,

Sevinçle duyulacak bir ses

Çünkü umutsuzluk yasaktır

Don vuran ağaç sürgün verecek

Kaya çatlayacak, tohum yeşerecektir..

(Sennur Sezer)

Tüm dünyada can çekişen kapitalist-emperyalist sistem, küreselleşme ve neo-liberal politikalarının sonuna gelmiş ve yeni bir çıkış yolu aramaya başlamıştır. Ülkemiz de bu krizden ekonomisi bağımlı olduğu oranda payını almaktadır. Aynı zamanda sosyo-ekonomik konumu gereği, ülkemizde faşizm oldukça hızlı bir yükselişe geçmiş ve varolan konumunu perçinlemiştir.

Bu artış beraberinde halkımız içerisinde ciddi bunalımlara sebep olmakta ve her geçen gün intihar vakaları yani politik cinayetler artmaktadır. Sınav sistemi, geleceksizlik kaygısı, kimliğinin kabul edilmemesi, açlık, yoksulluk ve yoksunluk gibi durumlardan kaynaklı bu intiharlarda yaş oranlarının hızla düştüğü de açık bir biçimde görülmektedir.

Gencinden yaşlısına halkımız sinir hastalıklarına hapsedilmiş bulunmakta ve bütün bunların tek sorumlusu da sanki halkımızın kendisiymiş hissi yaratılmaktadır. Ya da görünmez düşmanlar…

Ekonomik ve toplumsal krizi yaratan devlet dün olduğu gibi bugün de günah keçileri ilan ederek, kendi yarattığı krizin bedelini ödettiği halkımızın algısını çarpıtmakta, ezilenleri kutuplaştırarak birbirlerinin talebini anlamasını engellemeye çalışmaktadır.

Bu, iktidarın her zaman uyguladığı bir yöntemdi. Yeri gelir “Allahsızlar” yeri gelir “ahlaksızlar” yeri gelir “teröristler” yaratarak “halkın hassasiyetlerine” oynar. Bu sırada ise katliam sürüp gidiverir.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin yayınladığı raporlara göre 2013 yılından bu yana kayda geçebilen iş yerinde intiharlar artarak devam etmektedir. İşçi sınıfı borç, mobbing ve işsiz kalma korkusu içinde intihara sürüklenirken bir yandan da işçi ve emekçilerin kendi elleriyle yarattığı değerler, dişi ve tırnağıyla kazandığı haklar gasp edilmeye, yok sayılmaya devam ediyor.

Bu durum karşısında ise yapabileceğimizin koskoca bir hiç olduğu vurgusu tekrarlanıp durmaktadır. Ancak irili ufaklı bütün direnişler göstermiştir ki ne olursa olsun kararlı bir biçimde devam eden direnişler kazanımlarla sonuçlanmaktadır.

Bugün bütün inkar ve imha politikalarına rağmen Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi, devleti defalarca masaya oturtmuş ve dün “Kürtçe yoktur” diyen faşist Türk devletine bağlı bir Kürtçe kanal açtırmayı dahi başarmıştır. Direnişin kesintisiz süregelmesi ve bütün yasaklara, engellemelere rağmen etki alanını genişletmiş olması devletin ve temsilcisi olan hükümetlerin bütün kayyum ve düşman politikalarını boşa çıkarmaya devam etmektedir.

Yine kadın ve LGBTİ+ hareketlerine baktığımızda benzer etkiyi görmek mümkündür. Daha geçtiğimiz 25 Kasım’da her şeye rağmen binlerce kadın ve LGBTİ+ ülkenin dört bir yanında yürüdü. Yasaklanan Onur Yürüyüşleri, yaratıcı eylemliklerle her durumda gerçekleştirildi.

OHAL bahane edilerek getirilen grev yasaklarına rağmen işçiler, irili ufaklı onlarca direniş gerçekleştirdi ve küçük ya da büyük çeşitli kazanımlar elde etmeyi başardılar. Direniş, çeşitli kaygılar ve kaybetme korkusuyla hiç gerçekleştirilmeseydi en ufak bir kazanım dahi olmayacakken öz gücüne dayanan ve kararlı duranlar faşizmin artan baskılarına karşı yapabildikleri en iyi şeyi yapmayı, yani direnmeyi tercih ederek daha büyük kazanımların önünü açtılar.

 

Yeldeğirmeni Değil, Gerçek Düşman!

Dünyanın her tarafı işçi ve emekçilerin, kadınların, ezilen ulusların ve inançların, LGBTİ+’ların, demokrasi arayanların talepleriyle kaynarken ülkemizin de irili ufaklı birçok direnişe ev sahipliği yaptığı bu dönemde yeni bir Gezi’nin, yeni bir özyönetim direnişinin ve sivil itaatsizliğin zemini hazırdır. Halkımız bugün birçoklarına “kayıtsızlık” içindeymiş gibi görünse de her kesimde ciddi bir öfke birikimi meydana gelmiştir.

Yakında patlayacak bu öfke, devrimci duruş ve iradeden uzak olursa ancak zenginlerin ve egemenlerin işine gelecek bir biçimde büyük bir umutsuzlukla biter. Bu nedenle özellikle devrimcilere ciddi bir görev düşmektedir. Bu görev de ödeyeceğimiz bedel ne olursa olsun halkın içinde faaliyet yürütmek, kendimizi kapatıp hayatın dışında tutmamaktır.

Halkımızın umut tüccarlarına mahkum edilmemesi bizlerin en büyük görevidir. Bu konuda en ufak bir demokrasi ya da devrim bilincine sahip genç, yaşlı bütün yoldaşlar büyük sorumluluğa sahiptir.

Halkımızın somut taleplerine yönelik kampanyalar örgütlemek ve bu kampanyalarda canla başla çalışmak gerekmektedir ki devletin kirli politikaları ve bizlerin geçmişte yaptığı hatalar nedeniyle devrimcilere sırtını dönen halkımız umuduna kavuşup mücadele edebilsin. Devrimcilerin esası tabi ki gelecektir. Gözümüz her zaman yarın da olmalıdır. Yarını bugünden kurmaz ve halkımızın somut ihtiyaçlarına yönelik kampanyalar geliştiremezsek “yarın” hep bir ütopya olarak kalacaktır. Bu nedenle esas yoğunlaşacağımız şey başta hareketin değil kitlelerin ihtiyaçlarıdır.

Buradan “kendimizi geliştirmeyelim, güç biriktirmeyelim” algısı çıkabilir. Ancak bahsettiğimiz şey bu değildir. “Güç biriktirmek” oturup beklemek değildir. Güç biriktirmek halkımız içerisindeki etki alanımızı genişletmektir. Bunun için ise yukarıda belirttiğimiz gibi halkımızın somut taleplerine yönelmemiz, yaratıcı işler yapmamız ve halkımızın hafızasına kazınmak gerekmektedir.

Elektrik, su, doğalgaz ve kira zamlarına karşı kampanyalar örgütlemek, komün mutfaklar kurmak ve ucuza ya da takasla alışveriş yapılabilecek küçük halk pazarları örgütlemek, mültecilere yönelik düşmanlığa karşı bildiri dağıtımları ve afiş çalışmaları örgütlemek birer yöntem olabilir. Sendikalarda, öğrenci kulüp ve derneklerinde, kadın ve LGBTİ+ hareketinde örgütlenmek, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi ile amasız, fakatsız birlikte hareket edebilmek ve buralarda üstenci bir öğretmen rolü oynamak yerine yoldaşlık ilişkisini geliştirip birbirimizden öğrenerek ilerlemeyi hedef almak gerekmektedir. Unutmayalım ki ülkemizde esas düşmanımız her türlü demokratik talebe karşı mücadelede sınır tanımayan devlettir.

Bunların dışında yine halkın düşmanlarına yönelmek ve bu düşmanlara karşı gerekli cezaları örgütlemek oldukça önemlidir.

Örneğin işçi düşmanlığını en kaba ve korkunç biçimde ortaya koyan patronlar ve onların avukatları ve danışmanları hedefimiz olmalıdır ki kimse onlardan yana tavır alamasın.

Yine kadın düşmanları ve homo/transfobik saldırganlar, devletin polisi ve askeri ile iş birliği içinde çalışmakta olanlar her zaman hedefimizde olmalı ve en uygun cezalandırma yöntemleri uygulanmalıdır. Ancak halkımız içerisinde bilinç yükseltici faaliyetlerden de geri kalınmamalıdır. Bilinç yükseltme eksik kalırsa düşman devrimci eylemlerimizi bize karşı bir silaha çevirir.

Bunun için de her zaman örgütlü ve kararlı hareket etmek gerekmektedir. Kaz Dağları şirketlerin, Kürdistan dağları ise şirketlerin örgütlü gücü olan devletin katliamı altındadır. Faşist devlet günübirlik çıkarları için halkımızın geleceği olan doğayı satmaktadır. Ekolojinin katlinden hep halkımızın cebinden ve geleceğinden çalan bu hırsızlar ittifakı sorumludur. Bu ittifak her fırsatta mutlaka teşhir edilmeli ekoloji mücadelesi kesinlikle yabana atılmamalıdır.

Bugün yalnızca ekonomik olarak ezilmeyen halkımız zenginlerin her türlü aşağılamasına maruz kalmakta ve yaşamak için onurlarından dahi vazgeçmek zorunda bırakılmaktadır. Oysa onurlu bir yaşamı inşa etmek halkımızın ellerindedir.

Bunca olumsuzluğu isyana dönüştürmek ise devrimcilerin ellerindedir. Yol uzundur. Ancak Mao yoldaşın da belirttiği gibi yol ne kadar uzun olursa olsun adım atılmalıdır. Ki halkımız bu adımı toprağa uğurladığı binlerce ölümsüzleşenle ve bugün hala elinde silah, kar kış demeden direnen sıra neferiyle atmıştır.

Ekmeği ve onuru için hem çalışıp hem yaşama direnirken ölümsüzleşen binlerce işçisiyle ve emekçisiyle atmıştır. Şimdi bu adımları peşimize takıp ilerlememek ve binlerin yürüyüşünü kurmamak için hiçbir geçerli nedenimiz yoktur.

Pek çok farklı dünyaya yer veren bir dünya inşa etmek oldukça mümkün. Birileri bize mümkün olmadığını ve yel değirmenlerine karşı mücadele eden Don Kişotlar olduğumuzu söylese de bizler umutsuz bir maceranın sonunda akıllanacak Alansolar değiliz.

Bizler akıllanmadan her alanı mücadele alanına çevirecek, içine düştüğümüz karanlıktan her seferinde daha yükseğe sıçrayarak çıkma cesareti gösterecek delileriz. Ve asla “akıllanmayacağız.” Onların dayattığı normları kabul etmeyeceğiz. Çünkü karşımızdakiler yel değirmenleri değil. Ekmeğimizi, onurumuzu ve en temel haklarımızı gasp etmeye çalışan son derece gerçek bir düşmandır.

Sistem karşısında çok büyük bir avantajımız var! Bu avantajı unutmayalım. İşçi sınıfının ve demokrasi arayışı olan kitlelerin kurtuluşundan, özgürlüğünden bahsediyoruz ve buradan geliyoruz. Kurtuluşu için özgücümüzü örgütlemek ellerimizde.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu