DerlediklerimizGüncel

Yapay zekâ nedir?

Arnold Schwarzenegger, insandan çok fabrikada üretilmiş bir robota benzeyen vücuduyla ve yaralanan derisinin altından gözüken metal iskeletiyle sinema sahnesinde göründüğünden beri yapay zekâ geniş kitlelerin aklını kurcalayan mistik bir fenomen olmayı başardı.

Arnold Schwarzenegger, insandan çok fabrikada üretilmiş bir robota benzeyen vücuduyla ve yaralanan derisinin altından gözüken metal iskeletiyle sinema sahnesinde göründüğünden beri yapay zekâ geniş kitlelerin aklını kurcalayan mistik bir fenomen olmayı başardı.

Peki nedir yapay zekâ? Bu soruya, geçtiğimiz ay yayımlanan 50 Soruda Yapay Zekâ (1) adlı kitabında, Cem Say şöyle yanıt veriyor:

Yapay zekâ nedir?
“Bu soruya cevap yazmaya başlamadan önce eski yazılarımı bir karıştırdım. 20. yüzyılda şöyle yazmışım:

“‘En hırslı yorumuyla yapay zekâ, insanlık tarihinin en büyük mühendislik projesidir. İnşa etmek istediğimiz şey, sonuçta bir bilgisayar programından, yani formel bir dilde yazılmış bir metinden ibarettir, ama bu metin o denli uzun ve (herhalde) karmaşık olacaktır ki, yazılması hemen aklınıza gelebilecek diğer dev mühendislik projelerinden daha çok adam-yıl alırsa şaşmamak gerekir. Bu programı çalıştırdığımızda, insanlarca yapıldığında ‘zekice’ bulduğumuz her şeyi, en zeki insanın düzeyinde (veya daha da üstün şekilde) yapabilecektir.’ (1)

“Şimdiki kafamla okuduğumda görüyorum ki bu tanım eksik. Sorun, eski YZ araştırmacılarının insan zekâsının kocaman bir bölümünü gözden kaçırmış, ya da en azından çok hafife almış olması. Aradan geçen yıllarda aklımız başımıza geldi.

“Satrancı şampiyon seviyesinde oynayan, matematik problemlerini veya Sudoku gibi birçok kombinasyondan doğru olanını bulmayı gerektiren bulmacaları hızlıca çözebilen kişilere ‘zeki’ derdik o zamanlar. Yapay zekâyı da bunları bilgisayarlara yaptırmaktan ibaret sanıyorduk. Boğaziçi Üniversitesi’nde hocalığa başladığımda, öğrencilerime proje olarak TRT’de yıllardan beri süren ve yarışmacıların verilen harflerle en uzun kelimeyi ve verilen sayılarla bir hedef sayıya ulaşan işlemler dizisini bulması istenen ‘Bir Kelime, Bir İşlem’ yarışmasını kazanabilecek, veya Türkçe sözlükten yararlanarak otomatik olarak istenen boyutta kare bulmacalar hazırlayabilecek ‘dar alanda yüksek IQ’lu’ bilgisayar programları yazdırıyordum. 1997’de insan satranç şampiyonunu yenen bilgisayar tarih yazdı, anlatmıştım. Ama ufak bir problem vardı…

“Geliştirdiğimiz YZ sistemleri bazı konularda en zeki insanları bile geçiyorlardı, ama birçok temel konuda da üç yaşındaki çocukların, hatta hayvanların başarısına erişemiyorlardı! ‘Görme’ (ışık parlaklığı ve rengine ilişkin sinyalleri ‘bu görüntüde bir kuş var mı?’ gibisinden sorulara yanıt verebilecek şekilde işleme) veya bir ses sinyali şeklinde gelen konuşmaları metne dökme gibi çok temel becerileri henüz bilgisayara kazandıramamıştık. Programlarımız dijital ortamda verilen bir metni ‘anlama’ gerektiren görevleri sadece çok kısıtlı çerçevelerde yapabiliyordu. Rasgele bir gazete haberini okuyup konusuyla ilgili birkaç basit soruyu yanıtlayabilen bir program bile büyük işti.

Sözün kısası, yapay zekâ tanımımız zekâ denen buzdağının suyun altındaki kısmını, her insanın sahip olduğu o altyapıyı kale almadığı için sakat doğmuştu. Görmek, devrilmeden yürümek, duyduğunu anlamak; bunlar mühendislik açısından satranç şampiyonu olmaktan çok daha zor işlerdi! Tam bir zekâ elde etmek için evrim denen kör mühendisin milyonlarca yılda kafa göz yararak geliştirdiği tüm bu temel altsistemleri de kurmayı öğrenmemiz gerekiyordu. Son yıllarda YZ’nin heyecan yaratan gelişmesinin büyük kısmı, bunu başarmaya başlamış olmamızdan ibaret.

“Peki yapay zekâ nedir? ‘Doğal sistemlerin yapabildiği (zekice olsun veya olmasın) her bilişsel etkinliği (gerekirse bedenleri olan) yapay sistemlere, daha da yüksek başarım düzeylerinde nasıl yaptırabileceğimizi inceleyen bilim dalıdır’ diyeyim. Bakalım 20 yıl sonra bu tanımın da güncellenmesi gerekecek mi?”

Kaynaklar:
1) Cem Say, 50 Soruda Yapay Zekâ, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul, 2018, ss. 81-83.
2) Cem Say, “Akla Doğru”, Cogito, Sayı 13, 1998.

**

Kaynak: Bilim ve Gelecek. 4 Aralık 2018

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu