GüncelMakaleler

POLEMİK/YORUM | Aydınlık yazarı utanmak gibi devrimci bir duyguya sahip midir?-6/6

Aydınlık dergisinin (aydınlık.com.tr) "Garbis Altınoğlu grubu ve İbrahim Kaypakkaya’nın TKP-ML/TİKKO’su" başlıklı yazısına ilişkin kaleme alınan polemiği güncelliğinden dolayı yayımlıyoruz. Makalenin 6'ıncı ve son bölümünü yayımlıyoruz.

Yazarın Notu: Yazıya girmeden önce şunu açıkça belirtmek istiyoruz: Aşağıda yazılan bütün görüşler yazarını bağlayan şahsi görüşlerdir. Bu yazıda yazan her şey aksi belirtilmedikçe yazarının şahsi görüşüdür.

**

TKP mirasçılığı havada bir iddiadır. Bir komünist hareket, M. Suphi yoldaşın önderliğindeki TKP’nin mirasçısı olur, TKP saflarındaki militan işçi-köylü-aydın üyelerin kafalarında ve yüreklerinde taşıdıkları komünizm davasına derin inancın mirasçısı olur ama, TKP önderliğinin revizyonist çizgisinin mirasçısı olamaz. [abç]

Program Taslağı, “ne şiş yansın, ne kebap” mantığıyla kaleme alınmıştır.”

Yine (“Şafak revizyonizmi ile ayrıldığımız başlıca noktalar” (Haziran 1972). … [Kaypakkaya, İbrahim]. içinde: “Bütün Eserleri”. Kaypakkaya, İbrahim. Nisan Yayımcılık. 2. Baskı [Nisan’da 1.], Ekim 2016. Sayfalar: 543-544.):

“Şafak revizyonistleri TKP’nin, M. Belli’ye, H. Kıvılcımlı’ya ve Yakup Demir’e layık revizyonist geçmişinin mirasçılığını da kimseye bırakmıyor. TKP konusundaki görüşlerimizi de ayrı bir broşürde ele aldığımız için burada üzerinde durmuyoruz. Kısaca belirtelim ki, TKP, Mustafa Suphi yoldaşın ölümünden sonra, kesin sağcı ve revizyonist bir çizgi izlemiştir. Partinin önderliğini ele geçiren Şefik Hüsnü, Kemalistlerden sosyalist devrim yapmalarını bekleyecek kadar Marksizm-Leninizm’den uzaklaşmıştır.

Şefik Hüsnü önderliğindeki TKP, köylülerin devrimci rolünü asla kavramamıştır; işçi-köylü ittifakını asla kavramamıştır; daima burjuvaziyle ittifak kurmaya çalışmış ve daima da bunun cezasını çekmiştir, ama bu cezayı işçi sınıfımıza ve yoksul köylülerimize de çektirmiştir; Şefik Hüsnü önderliğindeki TKP, Kemalist iktidara sonsuz bir sadakat beslemiştir; silahlı mücadele yolunu reddetmiştir; önce Kemalist iktidarın tedrici devletleştirmeler yoluyla sosyalizme (!) varmalarını beklemiş, sonra da hayal kırıklığına uğrayarak Kemalistlerin sosyalist devrim için şartları olgunlaştırmasını beklemeye koyulmuştur; Kemalist iktidarın azınlık milliyetlere yönelen zulüm ve baskılarını alkışlamıştır.

Bu miras, bizim aç gözlü miras düşkünü bezirgânlara pek yakışıyor. TKP mirasında, kendi revizyonist tezlerini destekleyecek pek çok şey bulacaklarına eminiz. Fakat, komünizm davasına gerçekten bağlı bir hareket böyle bir mirası reddeder. Biz Mustafa Suphi yoldaşın ve onun önderliğindeki TKP’nin mirasçısıyız.

Komünizm davasına, devrimci yürekten bağlı, ama revizyonist önderlik yüzünden inançları ve enerjileri yanlış yollara kanalize edilmiş işçi, köylü ve aydın kadroların, subjektif olarak kafalarında ve yüreklerinde taşıdıkları “devrim” ve “komünizm” ateşinin sarsılmaz inancının mirasçılarıyız.”

Karanlık Çienşang kendini ortadan ikiye yırtsa da İbrahim’den Mustafa Suphi’ye revizyonist dediği tek bir satır çıkaramaz, çünkü böyle bir şey yoktur.

Ama kendi şeflerinin Mustafa Suphi’ye ve onun Bolşevik TKP’sine nasıl adice saldırdığını biz ortaya koyabiliriz. İşte Aydınlık çetesinin şefi Doğu Perinçek’in, İşçi Partisi 6. Genel Kongresi’nde 28 Mart 2003’de yaptığı konuşmadan (Teori. Haziran 2017. Sayı: 329. Sayfa: 22.):

“Tevfik Rüştü Aras yazıyor. Biz diyor, Komünist Enternasyonal’e üye olmak için, samimi olarak başvurduk. Hakikaten Atatürk Komünist Enternasyonal’e başvurdu. “Bizi alın” dedi. O Komintern’deki deneyimsizler, Atatürk’ün partisini almadılar, gittiler Mustafa Suphi’yi aldılar. [abç]

Aynı deneyimsizler Mao Zedung’u “zengin köylü devrimcisi” diyerek dışladılar, Çin Devrimi’ni baltaladılar, milyonlarca Çin komünistinin ölümüne yol açtılar. O zaman Komintern’in başında bulunan Troçkiler, Zinovyevler, böyle yaptılar. Stalin olsaydı o Komintern’in başında [!!!], Lenin olsaydı [!!!!!!!!], başka türlü olurdu [Haydi ya! –BN]. Onların ayakları yere basıyordu. Devrimin Doğu’ya kaydığını görüyorlardı [ne alakaysa –BN].

O zaman dünya devrimcileri, bir Çin Devrimi’ni ve Komintern’in diğer olumsuz tecrübelerini yaşamamıştı. Bugüne uzanan tecrübeler ışığında bakarsak meseleye, herhalde o hataların aşılacağı kesindir. Örneğin bugünkü akılla olsaydı [Doğru ifade, “M-L Komintern sizin gibi karşı-devrimci olsaydı” olmalı! –BN], Komintern, herhalde Mustafa Suphi’yi almazdı. Mustafa Suphi, kendi vatanının dışında Bakü’de üç beş savaş esirini bir araya getirmiş.

Öyle Komünist Partisi olmaz [Ama İP gibi olur! –BN]. Hikmet Kıvılcımlı da böyle söylerdi [Bozacının şahidi şıracı! –BN]. Vatanın dışında kurulan, başka bir ülkenin güdümünde olan bir Komünist Partisi olmaz. 6. Genel Kongre bunu ders olarak kaydedecektir.” [abç]

Birincisi, bugün en aptal insan bile Mustafa Kemal’in bu sarı TKF’yi “komünizm cereyanını paşaların arasında tutmak” (kendi ifadesi) amacıyla kurduğunu bilir.

Dahası Ankara’nın azılı komünistlerinin (!) “Bolşevikliğin bizim memleketimizde olamayacağı, zaten Bolşevikliğin bile Marksizm’den ayrılarak ancak devrim yapabildiğini, bizim milli bir komünizm savunmamız gerektiği” gibi azılı gerici tezleri ürettiğini, “biz dine ve milliyetçiliğe hürmetkarız” diyerek “kim bizim komünizm getirmemizi, komünizmin memleketimizde tutabileceğini bekleyebilir” minvalli yazılarla açıkça safını belli eden bu gericilerin karakterini bilen Komintern mi onları “Zinovyev olmasa” kabul edecekti? Komintern’e kabulün 21 Koşulu nedir, süs müdür? Haydi siz aptalsınız diyelim (ki değilsiniz, bilinçli hainlersiniz), bu tezleri üreten Lenin de mi aptal?

İkincisi “ülke dışında, başka ülke güdümünde” dediği partinin Kongresi’ne giden Türkiye’nin birçok yerinden komünist hücrelerin ve teşkilatların delegeleri gelmiştir ve delegelerin çoğunluğu Türkiye’dendir. Bu mudur savaş esirlerinin kongresi? Kaldı ki “başka bir ülkenin güdümü” deyip itibarsızlaştırdığı sosyalist ana vatandır.

Ve yine işin komik tarafı bunu diyen bütün siyasetlerini Çin sosyal-emperyalizminin çıkarlarına göre yönlendiren Aydınlık tekkesinin şefidir. Güler misin, ağlar mısın?!

Ayrıca, Doğu Perinçek acaba Komintern’i (Dünya Devrim Partisi’ni) ne zannediyor? Bir Komintern üyesi parti zaten bir üst partinin o ülkeye dair seksiyonudur. Bu seksiyon yeri gelince feshedilebilir, merkezi lağvedilip tekrar örgütlenmekle görevlendirilebilir, başka gruplarla parti düzeyinde birleşme ve tam olarak bir seksiyon olma gibi talimatlar verilebilir (bütün bunların doğruluğu veya yanlışlığı o duruma özgü hangi amaçla ve politikayla yapıldığıdır, yoksa ilkesel olarak hatalı değildir). Doğu Perinçek gibi şovenist birisinin bu durumu anlayamaması normaldir.

Mustafa Kemal İngiliz işbirlikçisidir meselesine gelince, bir Marksist için isimler (biçim) değil sınıfsal köken ve bağlar (öz) geçerlidir. Aydınlık sağcıları daha 1970’lerin başında milli burjuvazi dedikleri Kemalistlerin 1930’larda “çoktan emperyalizmle birleşmiş olduğunu” söylüyordu.

Proleter hareket ise Kemalistlerin milli burjuvazinin değil, Osmanlı’da egemen İttihatçı klikten gelmekle birlikte ondan kimi noktalarda (bunlar kendi çıkarlardır) ayrışan farklı bir Türk-Müslüman (Sünni) komprador kliğin temsilcisi olduklarını, bir de onlardan başka eski düzenden kalan komprador kliğin var olduğunu belirtti ve Kemalist kliğin başta Alman emperyalizmine olmak üzere emperyalistlere ve kapitalist kampa dayanan klik olduğunu söyledi. (Bu Alman emperyalizmine bağımlılık [ondan önce diğer emperyalistlere (İngiliz-Fransız) bağımlıydılar, nitekim emperyalistlerin kumpanyalarının çıkarları için Kemalistler işçileri kurşunlamakta beis görmemişlerdir] faşist bloğun tırmanmasıyla birlikte özellikle 1930’larda egemen hale gelmiştir).

Kemalist iktidarın basını Naziler’i överken, faşist İtalya’ya selam uçururken, Japon militaristlerini “Japon kapitalistlerinin karşısında” terakkici ilan ederken (bunların hepsi devletin resmi organı haline gelen Cumhuriyet gazetesinde sayısız örneklerle bulunabilir şeylerdir) bir sebebi vardı herhalde.

Yoksa öyle arada bir, onda da kısık sesle “Saraçoğlu faşistti” “Milli şef faşistti” (ki bu ikinci tespitlerini artık kesin olarak dillendirmekten caydılar) demekle açıklanmaz bu. Kemalizm komprador patronların ve feodal toprak ağalarının devleti faşist diktatörlüğün kurucu ve temel ideolojisidir. Durum bu olunca bu tablo açığa çıkmaktadır: “Önce faşizmin ülkemizde sınıf muhtevası yanlış tespit edilmiştir. Faşizm, herhangi bir emperyalist ülkede olduğu gibi tekelci burjuvazinin diktatörlüğü değildir; Türkiye’de ve Türkiye gibi yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde faşizm, komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının diktatörlüğüdür.” (“Şafak revizyonizmi ile aramızdaki ayrılıkların kökeni ve gelişmesi: TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) Revizyonizminin Genel Eleştirisi” (Haziran 1972). … [Kaypakkaya, İbrahim]. İçinde: “Bütün Eserleri”. Kaypakkaya, İbrahim. Nisan Yayımcılık. 2. Baskı [Nisan’da 1.], Ekim 2016. Sayfa: 439.; abç.)

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya

Biz son olarak İbrahim Kaypakkaya yoldaşın şu özetini görüşlerimizin en genel ifadesi olduğundan buraya alalım (“Şafak Revizyonizminin, Kemalist Hareket, Kemalist İktidar Dönemi, İkinci Dünya Savaşı Yılları, Savaş Sonrası ve 27 Mayıs Hakkındaki Tezleri” (Ocak-Ağustos 1972 [Ocak 1972’de yazıldı. Ağustos 1972’de revizyonizmle örgütsel ayrılıktan sonra aslına bağlı kalınarak yeniden kaleme alındı]). … [Kaypakkaya, İbrahim]. içinde: “Bütün Eserleri”. Kaypakkaya, İbrahim. Nisan Yayımcılık. 2. Baskı [Nisan’da 1.], Ekim 2016. Sayfalar: 383-385.):

Özetleyelim

  1. Türkiye’de Kurtuluş Savaşı’nın sonundan başlayarak komprador büyük burjuvazi ve toprak ağaları iktidara egemendir. Fakat komprador büyük burjuvazi ve toprak ağaları iki büyük siyasi kliğe ayrılmıştır. İktidara ve devlet mekanizmasına egemen olan klik, önce İngiliz-Fransız emperyalizminin, 1935’lerden itibaren de Alman emperyalizminin işbirlikçiliğini yapmıştır. İkinci Dünya Savaşı öncesine kadar, genel olarak orta burjuvazi de bu kliğin safında yer almıştır.
  2. İkinci Emperyalist Dünya Savaşı yıllarında Alman işbirlikçisi egemen klik, koyu bir faşizm uygulamasına ve vurgunculuk politikasına girişmiştir. Bu klik, içerde işçi sınıfı dâhil bütün demokratik güçlere, dışarda da SSCB’ye ve İngiliz-Fransız-Amerikan blokuna karşı Alman faşizminin safında yer almıştır. Fakat dünyadaki güçler dengesi ve SSCB’nin varlığı, bunların Alman faşistlerinin safında savaşa katılmasına engel olmuştur.
  3. Öte yandan da daha sonra DP ve MP içinde örgütlenen, komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının muhalif kliği, bunun peşinde de, o zamana kadar CHP saflarında tali bir unsur olarak yer alan reformcu orta burjuvazi ve diğer demokratik unsurlar yer almıştır. TKP de bu kliğin kuyruğuna takılmıştır. Bunlar, dünya çapında Amerikan-İngiliz- Fransız blokuyla ve SSCB ile ittifak kurmuşlardır.

İkinci Dünya Savaşı, Alman faşistlerinin ve müttefiklerinin yenilgisiyle bitince, Türkiye’de bu blok güçlenmiştir. Fakat savaş sona erer ermez, ABD emperyalizminin desteğiyle ve CHP’nin Almancı faşist diktatörlüğüne halkın ve demokratik güçlerin duyduğu nefret ustalıkla kullanılarak 1950’de DP iktidara getirilmiştir.

  1. Böylece Alman emperyalizminin uşağı olan komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının yerini, ABD emperyalizminin uşağı olan komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının iktidarı almıştır. Söz konusu olan şey, “savaş sırasında vurgunculukla palazlanan büyük burjuvazi”nin “uluslararası sermayenin kanatları arasına iyice girmesi” değil, Alman emperyalizminin “kanatları”nın yerini, ABD emperyalistlerinin “kanatları”nın alması, Alman uşağı gericilerin yerini de ABD uşağı gericilerin almasıdır.
  2. Proletaryanın ve küçük burjuvazinin muhalefetini kendi bendinde boğan kararsız orta burjuvazi, bu muhalefeti bir müddet DP’nin kuyruğuna taktıktan sonra, DP’nin faşizan uygulamaları karşısında, tekrar muhalefetteki CHP katarına katılmıştır. Proletarya önderliğinde, bağımsız ve güçlü bir halk hareketinin yaratılamamış olması, işçi sınıfının, emekçi halkın ve demokratik unsurların muhalefetinin, komprador büyük burjuvazi ve toprak ağaları kliklerinin bazen birini, bazen diğerini iktidara getirmeye yarayan bir kaldıraç gibi kullanılmasına yol açmıştır.
  3. Muhalefetteyken “demokrasi” havarisi kesilen komprador büyük burjuvazi ve toprak ağası klikleri, iktidara geçtikleri zaman, en azılı halk düşmanı kesilmişlerdir.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında ve savaş sonrasında ülkemizin gerçekleri kısaca bunlardır. (Bak: TİİKP Program Taslağı Eleştirisi, Madde 8-10-17’nin eleştirisi)”

Diğer biçimsel hatalara gelince:

  1. Kemalist Devrim 1974’te değil 1977’de kitap olarak basılmıştır. Daha önceden Halkın Sesi dergisinin 20., 22., 23., 25., 26., 27., 29., 31. ve 32. sayılarında tefrika edilmiştir. Bu kitap 1992’de Kaynak Yayınları tekrar basılırken de koskoca bir bölümü çıkarılmış, kalanları da sansürlenmiştir. Her bir Kaynak baskısında budanıp Kemalist sağcı tezlerle doldurulmuş, sonra Kemalist hezeyanlarla doldurulmuş olarak en son birkaç kitaplık bir diziye dönüştürülmüştür. Bugün bu kitabı Kaynak’tan alan kişi “Aydınlıkçılar’ın bu hatalı görüşlere karşı geliştirdiği görüşleri” değil, budanmış görüşleri okuyacaktır. Aydınlıkçılar da böyle insanlardır işte.
  2. Kaypakkaya Mayıs-Haziran 1972’de değil, Mart 1971’de size ilk defa (merkeze dönük tabana kapalı olmak üzere) muhalefet yapmış, bundan sonra Şubat 1972 DABK Kararı ile birlikte açıktan muhalefete başlamıştır (öncesinde kapalıydı). Zaten bu şekilde TİİKP, MLM Muhalefet’in tezlerinden aşırmalar dolu olan Şubat 1972 Genelgesi’ni parsa kapmak için yayınladı. 26 Mart 1972’de TİİKP’den istifa etmiş, Nisan 1972’nin başları boyunca ilk üç üyeyi ve taraftarları haberdar edip 24 Nisan 1972’de TKP (M-L)’yi kurmuştur.

Son olarak değineceğiz: Solculuktan etkilenmek safsatasına gelirsek, bu tamamen Aydınlıkçılar’ın kendilerinin çalıp kendilerinin oynadıkları bir türküdür. Solcu pratik demek sol sapma maceracı pratikleri uygulamak demektir (ve bu da kaçınılmaz olarak yenilgiye ve sağ tasfiyeciliğe vardırır).

Bunun için öncelikle bir sol pratik olması gerekir. Aydınlık Söke mağaralarında elinde silahla haber bültenlerini dinleyip not almayı sol pratik sayıyorsa (ki sayıyor, bir keresinde bu minvalde bir saçmalık kusmuşlardı [her ne kadar “12 Mart’ta illegal olmayan bir örgüt de düşünülemezdi” diye yanında maske taksalar da], bkz: SvTMA’daki Doğu’nun makalesi, TİKP 2. Kongresi (!) bilançosu vb.) buna gülmekten başka verecek bir cevabımız yoktur.

Siz sol pratik falan uygulamadınız, yukarıda çeşitli kereler kanıtladığımız üzere (daha doğrusu, sizin hayatın içerisinde kanıtladığınız üzere) aksine iflah olmaz sağcılardınız. İçinizden neredeyse sadece bir kişi sol bir pratik yapmıştır, o da İsrail elçiliğine bomba atmak için giderken bombası üzerinde patlayan İsmet Dişbudak’tır (ki onu da varla yok arası unuttunuz [eh, “Filistin kampında İsrail baskınında ölen” Bora Gözen kadar imaj yapmıyor demek ki gözünüzde!]).

Geri kalanınız ya mağaralara daldınız ya kendinizle birlikte birçok devrimci köylüyü yakalattınız ya da hücre diye küçük-burjuva arkadaşlarınızın evinde kalırken yakalanıp onların da başını belaya soktunuz. Siz busunuz.

Onur sizin için sadece bir özel isimden öte bir değeri de ifade etsin. Zerrece onurunuz varsa da bu yazıya atıf vererek tekzip yaparsınız ama biz biliriz ki sizde onun kırıntısı yoktur.

KAHROLSUN KARŞI-DEVRİMCİ FAŞİST KONTRA AYDINLIK NAM KAPKARANLIK ÇETE!

YAŞASIN MLM PROLETARYA HAREKETİ, ONUN PARTİSİ VE ONUN KURUCU ÖNDERİ İBRAHİM KAYPAKKAYA!

YAŞASIN MARKSİZM-LENİNİZM-MAOİZM!

KAHROLSUN REVİZYONİZM, MODERN-REVİZYONİZM, HER TÜRDEN SOL VE SAĞ OPORTÜNİZM, TASFİYECİLİK VE KOMPLOCULUK!

Bir Partizan okuru

*Aydınlık yazarı utanmak gibi devrimci bir duyguya sahip midir?-1/6

*Aydınlık yazarı utanmak gibi devrimci bir duyguya sahip midir?-2/6

*Aydınlık yazarı utanmak gibi devrimci bir duyguya sahip midir?-3/6

*Aydınlık yazarı utanmak gibi devrimci bir duyguya sahip midir?-4/6

*Aydınlık yazarı utanmak gibi devrimci bir duyguya sahip midir?-5/6

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu