GüncelManşet

Xerabê Bava’dan devlet geçti

Köyden çıkmazsanız, büyük belalarla karşılaşacaksınız, öleceksiniz… Bu cümle, 1994 yılında Xerabê köyünün baskına uğradığı sırada TC’nin baskını yöneten yüzbaşısı Erol Peynirci tarafından köy meydanında toplanan köylülere ettiği tehdit.

Xerabê köyü 1990’lar hatta öncesinden bu yana sayısız baskın, işkence, tutuklama, yakılma, yıkılma vb. ile karşı karşıya geldi. Köy bu kez 11 Şubat günü 5 helikopter yüzlerce özel harekatçı, zırhlı araçla operasyon alanı oldu. Köye hangi gerekçe ile girdiklerini söylemeye dahi gerek duymayan JÖH ve PÖH’ler yıllar öncekiyle aynı zihniyet, aynı “güvenlikçi” politikalarla, aynı işkence yöntemlerle tahribatı tekrarladı. Onlarca kişi gözaltına alındı, Xerabê ve Talatê köyünde birçok kişi işkence gördü, gözaltına alınanların sayısı ve haber alınamayanların sayısı hakkında ise net bilgi yok.

Yaklaşık 20 günlük sokağa çıkma ve abluka sona ermiş oldu. Devlet tankıyla topuyla üzerinden geçerek ezmeye çalıştığı köyde “şimdilik” ablukayı kaldırmış oldu. Bir buçuk yıl önce Sur, Cizre, Nusaybin, Silopi’deki katliamlar bu kez köylerde devreye girdi.

 

Xerabê’de 90’larda yapılanlar bugün tekrarlanıyor!

Devlet önce katliamı yapar sonra ise katliamın izlerini örtmeye çalışır, ancak yakıp yıktığı evleri örtemez, işkence ettiği insanları saklayamaz, katlettiği insanları, hayvanları yok edemez. Bugün bunu saklama gereği duymazken medyası tarafından ise bu kez de “köyde teröristler var, bombalı eylemler buradan yönetiliyor” bahanesiyle Xerabê’ye girmiş oldu.

20 Aralık 1994’te Bayram ve Hamit Bal’ı yoğun işkence sonucu katledenlerin, bugün ise 3 kişiyi infaz ettiği, 2 kişinin gözaltına alındığı, haber alınamadığı belirtildi. Talatê köyünde ise 9 gün gözaltında kalan Necat Yıldız köyden 5 cenaze çıkarıldığını ancak kimlere ait olduğunu bilmediğini açıkladı.

Yıllar önce yapılanlar, 21 Mayıs 1995’te köy bir kez daha yakılarak tekrarlanır. Köylüler göç yolunu tutarlar. İlk kez 2001 yılında birkaç saatliğine köylülere giriş izni verilir. Sonra uzun uğraşlar sonucu yavaş yavaş köye dönüp köylerini yeniden kurmaya başlarlar… Yıllar sonra köyde yeniden başlayan hayat, bu 20 günlük abluka ile tekrar yok edilmek istendi/isteniyor. 1990’lar ile 2017’leri karşılaştırmıyoruz, çünkü aynı devlet, aynı uygulamalar, aynı katliamcı politikalar devrede. Bunu çok iyi biliyoruz. Devletin sürekli sistematik katliamcı uygulamaları ortada, onu teşhir ediyoruz.

 

Devlet Xerabê’den ne istiyor?

Peki devlet yıllarca aynı yöntemlerle yıkmaya çalıştığı Kürdistan’da Nusaybin’in Xerabê köyünde uygulamaya koyduğu katliamlarla ne amaçlanıyor? Yaşananlar devletin Kürdistan için toplamda uyguladığı insansızlaştırma politikasının bir parçasıdır, bunu bu şekilde okumak gerekir. Ancak Kürdistan’ın dört bir yanında başlayan göçe zorlama, katliamla korkutma, sindirme ve en nihayetinde insansızlaştırma politikası ile mi sadece Xerabê’ye girdi?

Elbette hayır, zira yıllarca devletin her türlü baskısına karşı evlerini terk etmeyen Xerabêliler devletin her daim “rahatsız” etmiş, teslim olmamış, boyun eğmemiş.

Bundan sebep ki daima katliama uğramayı “hak etmiştir.” Bu da başka bir nedendir. Diğer taraftan ve belki de esas olarak Xerabê köyünde 20 günlük abluka ile bir kez daha göç edilmeye zorlanan Xerabêliler, Nusaybin Qamışlı’nın sınırıyla komşu olduğu için katliamı yeniden “hak etmiş” oldu.

TC devletinin başta Kürdistan’da devreye soktuğu her plan Ortadoğu’daki emperyal uşaklıklarının planı ile paraleldir. Qamışlı sınırını boşaltarak kendince YPG’den gelecek ya da Nusaybin’den gidecek yardımı engelleyecek. Başarabilirse Suriyelileri Nusaybin sınırına yerleştirerek orada bir sınır koridoru oluşturacak(!)

Ancak nafiledir, köylüler zira bundan yıllar önceki baskınlara ve işkencelere karşı yaşam alanlarını terk etmedi, devletin zulmüne boyun eğmediği gibi bugün yine aynı direngenlikle karşı durmaya devam ediyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu